FortyFive: “Ben bu dünyaya koşmaya geldim”

Uzun zamandır kabinlerde göremediğimiz FortyFive, Magic of the Choas‘un düzenlediği Cosmic Jungle partisinde sevenleri ile buluşacak. Dünyaya koşmak için geldiğini söylüyor FortyFive ve herkese de “Koşunuz” diyor!
Kendini tanıtır mısın bize?
Merhaba, Osman Can benim ismim. Hi-tech, psy-trance prodüktörü ve DJ’im, 15 yıldır sahnelerdeyim. Öte yandan 10 yıl tecrübeli makine mühendisiyim, yabancı bir şirkette kalite ekip lideriyim. Ailem ben çocukken Türkiye’ye geldiğinden beri burada yaşıyorum, burada okudum ve çalışıyorum. 33 yaşındayım, hangi Osman dediklerinde arkadaşlarım Roket Osman derler. Mottom, “Ben bu dünyaya koşmaya geldim“dir.
Müziğe nasıl başladın? FortyFive’ın hikâyesi nedir?
Çocukluktan beri müzik prodüksiyon yazılımları ve programlama dilleriyle zaten ilgiliydim; lise ve üniversitenin ilk yıllarında hem rap yapardım hem altyapılar üretirdim. Remix’ler, mashup’lar, turntable hayranlığı ve scratch ile geçen zamanlarla birlikte içinde bulunduğum elektronik müzik ortamı (Eskişehir’de okudum) ile birlikte trance’ın cezbediciliği içine düştüm. Trance sub-genre’ları keşfettiğim çok kısa bir sürenin sonunda ilk Goa/psy-trance parçasını duyduğumda (Astral Projection – Mahadeva) anladım ki hayatım boyunca yapmak istediğim şey buydu.
Keşfettikçe mutlu oluyordum. Güçlü, parlak sesler, akıl dolu dizilimler, spiritüellik bir taraftan, enerji bir taraftan, kontrastın ama bir o kadar da netliğin döküldüğü müzik, yani nasıl olur, şoklardaydım. Düşünsel, felsefi, psikolojik sohbetlerin bol döndüğü üniversite ortamının da içimizi doldurmasıyla artık hem ben hem arkadaş çevremin sabahı akşamı psychedelic trance idi. O zaman için keskin tanımlamalar yoktu ama full-on çalıyordum diyebilirim. 145 bpm idi full-on’lar (Fortyfive.)
Sonraları keskin parlak seslerimle yeni yeni şekillenen dark partilerde de kendime yer buluyordum ve Ankara’da bir parti sonrası hi-tech müziğin yaratıcılarından Highko hakkında biraz bilgi aldım. Önceleri anlayamadım, yakalayamadım, gıcık olurcasına detaylarına bakıyordum. Hepimiz böyleydik, sonra fark ettik ki başka bir şey dinleyemez olmuşuz. Aşağı yukarı 2006’dan beri hi-tech müziğin gelmiş geçmiş en insani müzik olduğunu hissedip bu yönde müzik yapıyorum. Tabii bunlar hep tanımlama, yarın öbür gün nasıl adlandırırız, yaşayıp göreceğiz. Şu anda prodüktörlüğünü yaptığım parçalarım var ve yabancı toplama albümlerde çıkıyor, ses tasarımı ve prodüksiyon konusunda workshop şeklinde eğitim verecek kadar bir tecrübem var.
Hi-tech senin için ne anlam ifade ediyor?
Az önce dediğim gibi, bana en insani müzik gibi geliyor. Bugünlerde, bence tekdüzeliği artmakta (yayılım yaşayan her şey gibi). Google’a hi-tech yazdığımızda karşımıza çıkan genelliği bir kenara bırakır ve kafamda yer etmiş eski ve yeni parçaları, devrimsel gördüğüm artistleri göz önünde bulundurursam, benim için, bütün insanlık olarak en primitif genlerimizle geleceğe koşuşumuzu anlatıyor, aslında bir anlamı olmasından ziyade hissettiriyor. Koşan bir müzik türü ve çok ortada olan bir “biz” hissiyatı var, şakalar kahkahalar, gülümseyen yüzler bir ordu gibi bir hırsla koşuyorlar, oldukça acayip (biraz cinsellik gibi, hırslı ve keyifli.)
Bazı insanlara bu kadar sert gelmesini neye yorumluyorsun? Gerçekten de herkese uymayan bir tarz mı?
Yani, tabii çeşit çeşit hi-tech’ler var, bass çok kuvvetli bir kere, olaya deneysellik de girince oldukça sınayıcı olabiliyor. Sert dediğinin ne olduğunu sanırım biliyorum ve bence sertlikte bir sıkıntı yok ama pislik gibi hi-tech’leri ben de sevmiyorum. Sertlik bizi taşıyabiliyorsa güzel, groove’u kaybedecek kadar sert olanı tasvip etmiyorum. Ancak bu da tabii kişi ve hatta kişinin zamanına göre bir durum. Biz sevdiğimiz bass’lara “kaymak gibi” deriz, her hi-tech böyle değildir, biz lead’lerin parlaklığını severiz, perküsyonların keskinliğini severiz. Ama soruna dönecek olursak, herkese uymayan bir tarz mı, sanırım evet.
Yakın zamandaki planların neler?
Yeni parçalar yapmaya devam tabii ki de, hep içimde olan sesleri bulmam vakit aldı, bir süre onları üreteceğim. Arkasından tasarladığım sesleri ses bankası olarak çıkartmayı planlıyorum. Halihazırda duyduğunuz bazı müziklerde tasarladığım sesler var. Bunu daha ciddi bir paylaşım metodu ile ses tasarım konusunu başka prodüktörle de paylaşıp, müziğin akışına yön veren global güruhun bir parçası olmaktan mutluluk duyacağım.
Magic of the Choas’un “Cosmic Jungle” etkinliğinde çalacaksın. Bununla ilgili neler söylemek istersin?
Tabii ki de çok heyecanlandım. Hem ekip çok güzel hem mekân çok güzel. Ankara ve oradaki arkadaşlarımın benim için her zaman çok özel bir yeri olmuştur. Açıkçası ne zamandır böyle bir organizasyonun denk gelmesini ben de istiyordum. İlk partilerim Ankara’daydı ve bu sebeple Ankara, hep “back to the roots” hissiyatı yaratır bende. Her şehrin kendine göre bir kafası vardır ve kıyaslamak doğru mu bilmiyorum ama Ankara acayiptir.
Son olarak neler söylemek istersin?
Öncelikle bu röportajdan çok keyif aldığımı belirtmek isterim, arkasından tüm insanlığa sesleniyorum: Koşunuz! ve aşağıdaki linkleri takip ediniz. Biz geleceğe koşuyoruz, bekleriz.
soundcloud.com/fortyfivecan
www.facebook.com/fortyfive.teleport