Biliyorum, birçoğumuz “Eski zamanlarda doğmam gerekiyordu” der. Woodstock’u kaçırdığımız gibi, dibimizde 2006 yılında gerçekleşen Soul Clipse’i de kaçırmanın üzüntüsü içindeyiz. En azından kendi adıma öyleyim diyebilirim. Tabii 2006 yılında hem Soul Clipse’ten hem de psy kültürden bihaberdim. Sanırım o zamanlarda Artvin’in küçük bir şehrinde, psy kültürünü bana aktarabilecek tek bir insan yoktu. O dönemlerde yoktu ama şimdi, o en güzel zamanlara tanıklık etmiş ve parçası olmuş bir isim tüm samimiyetiyle bizlere özetliyor: Kodomo! 

Neler yaptın, neler yapıyorsun şimdi?

Hikâyeler Ankara’da başlıyor çünkü Ankara’da doğup büyüdüm ve üniversiteyi de burada okudum. Müzikle aktif ilgilenmeye başlamam bateri çalarak gerçekleşti. Çeşitli gruplar kurduk ama benim için özel bir yeri olan grubumuz, 4-5 yıl bir arada çaldığımız “Psyche” idi. Bu beş kişilik grup psychedelic rock ve 60’lar kültürüne duyduğumuz genel ilgi etrafında oluşmuştu. Konserlere ve bar programlarına her seferinde çift katlı Hammond orglar, analog synthesizer’lar, onlarca zil taşırdık. Hatta besteler ile Roxy Müzik Yarışmasında ve Boğaziçi Battle of Bands’te ilk üçe girmiştik. Bir yandan da üniversite bitiyor ve bir seçim yapmamız gerekiyordu. Sadece rock yaparak ve davul çalarak müzik ile ilgilenmek benim için yeterli gelmemeye başladı.

Bu hikâyenin paralelinde başka bir hikâye ilerliyordu. Nisan 1998’deki efsane İstanbul Prodigy konserinden beri aklım karışmıştı. Bir başka hüsran da rock müzik kültüründe yaşadım. O benim sevdiğim ve aradığım ruhu ne festivaller ne de konserler yaşamıyor ve yaşatmıyordu. Şirketleşmiş bir ürün haline gelmiş, parasını verip yuttuğun bir ürün olduğunu görüyordum. O sıralarda Erol diye bir arkadaşım (Azgan ismi ile çalardı) Hindistan seyahati planları yapıyordu. Ben de aynı zamanda aynı planları yapıyordum ama benim Goa kültüründen haberim yoktu. Müziği duymuştum ama uygun yerde ve halde değildim. O yüzden anlamamıştım. Bana gittiğimizde “Goa’ya da gel, senin aradığın insanlar orada” demişti. Ne oluyor oralarda diye bakarken bir anda kendimi Goa kültürünün ortasında buldum. Biz, Goa partisi olmadan da insanlar ile dağda parti yapıyorduk ama yanımızda enstrüman götürüp çalarak, akşamları da techno elektro ile geçirerek… O andan itibaren zaten ait olduğum kayıp aileyi bulmuş gibi hissettim.

Müziğe neden başladın? Uzun zamandır seni göremiyoruz kabinlerde, bıraktın mı yoksa hâlâ devam ediyor musun?

Bu bahsettiğim kültürü şu an çok fazla göremiyorum. Bunun da sebebi yine benimdir, herkes bir dönemi yaşar, sonraki dönemde kendi yaşadıklarını özel sanır. O zamanki heyecanımı ve tutkumu yıllar içinde başka şeylere dönüştürdüm. İçtenlik olmadan aynı tutkuyu, çaldığım esnada resmen teslim olduğum o esrik hali yaşamadan çalmak istemiyorum açıkçası. Benim için hiçbir zaman “DJ”lik değildi. O zamanki partilere gelenler bilirler. Partiler “parti” değildi. Gerçekten bunlar kutsal birer ritüeldi. Laf olsun diye söylemiyorum. Bunu oldukça ileri götürdüm ve İngiltere’de master yaparken “Goa Free Party” denilen olgunun dini bir ritüel sınıfında kategorize edilmesi gerektiğini açıklayan bir tez yazdım.

“Free Party’ler yapmaya başladık”

Kabul edildikten sonra, bu “parti”lerde yerleştirme sanatı vasıtasıyla egonun eridiği anları geçici olarak bize anlatan yerleştirme eserler yaptım. Bu eserler ile master diplomamı aldım. Bu arada İngiltere’de sürekli dekor çiziyor, kitap okuyor, tez yazıyor ve haftasonları partiliyordum. Tutkum ve yaşadığım tatmin öyle bir boyuta geldi ki bunu, benim gibi ideallerinin ardından koşan, daha tanımadığım arkadaşlarım ile paylaşmam gerektiğini düşündüm. O zaman TR-ance diye bir forum vardı. Orada Goa-trance konuları açıp, birkaç kişi buldum. Onlara CD’ler çekip yolladım. Türkiye’ye döner dönmez de “Free Party”ler yapmaya başladık.

Gidelim dağıtalım diye çıkmış şeyler değildi. Hakim Bey’in Temporary Autonamous Zone kitabından, Deluze ve Guattari’nin Nomadism üzerine yazdıklarına kadar etkilenmiş, hakiki bir marjinal hareketti aslında. O günleri bizlerle yaşamanızı isterdim. Partilerde ne olacağını bilemezdiniz. Partiler gelen kişilerdi! Türkiye’nin dört bir yanından 5-10 kişilik ekipler birbirini bulmuştu. 50-100 kişilik, herkesin katılımcı olduğu inanılmaz partiler yapıyorduk. Ne bar vardı ne içki satılıyordu ne de başka bir şey. Herkes her şeyini kendi getirir ve paylaşırdı. Kimseden bir şey beklemiyorduk. Biz birbirimize yeterdik. Biri müzik çalardı, öbürü dekor boyardı, biri eline tütsü ile güzel kokular saçar, bir diğeri dans eder, herkes bir şeyin ucundan tutardı. Ne bilet, ne başka bir şey vardı… O esnalarda Ali (MindspherePsyTurk‘u kurdu ve daha da kenetlendik.

“Psychedelic olmayan bir müzik yapacağımızı sanmıyorum”

Kodomo’nun hikâyesi nedir?

Japonca çocuk demek ama aslında Miyazaki’nin Mononoke’sindeki Kodama’lardan geliyor. Ben, onu ismen kodomo sanıyordum ve çok hoşuma gitmişti, öyle de kaldı…

Murat ile chill projenin de olduğunu duydum. Bundan bahseder misin?

Psychill olarak en son parçamızı yapalı 10 seneyi geçmiş olabilir. O da, ben de hayatta müziğe tutku ile bağlıyız ve hâlâ komşu evlerde yaşıyoruz. Elbette hâlâ müzik yapılıyor ve umarım bu kış, stüdyoyu yeniden kurduktan sonra yeni müzikler gelecek. Bunlar psychill olmaz ama psychedelic olmayan bir müzik yapacağımızı sanmıyorum. Ne yapsak öyle oluyor zaten.

Kodomo’yu kabinlerde görebilecek miyiz tekrardan? Yeni projeler, haberler var mı?

Bazen insanları kırmamak için çalıyorum ama o eski alışveriş yok artık, o ortamlar da yok, o partiler de, o insanlar da… O ortam, o insanlar, o alışveriş olmadan da Kodomo olmuyor, oluşmuyor.

2006’da gerçekleşen SoulClipse’te çaldın. Anlatılanlara göre efsane bir festival gerçekleşmiş. Bu festivalle ilgili en çok özlediğin ve taktir ettiğin neydi?

Woodstock’un 60’ların tepe noktası olması ve oradan sonra her şeyin aşağı gitmesidir. Ben de birebir SoulClipse ile ve benim ait olduğum psychedelic kültür için bunu yaşadım. Efsane idi yaşananlar, buralarda o boyutta yaşanamayacak her şey yaşandı.

Türkiye’deki psy-trance festivalleri ve partileri nasıl değerlendiriyorsun?

Mevcut halinden maalesef çok fazla haberdar değilim, genelde kulaktan dolma bilgiler. Son 4-5 yılda çaldığım partiler oldu, keyifli idi. Festivallerin bir kısmı ise zaten yurtdışındaki festivaller gibiydi. Güzel, kalabalık ve profesyonel ama dediğim gibi benim aradığım şeyler başka şeylermiş…

Son olarak söylemek istediğin bir şeyler var mı?

Hepimiz merhametli olalım, daha mühim bir şey gelmiyor aklıma.