Ne yersen o’sun. Bu sözü duymayanımız kalmamıştır. Şimdi bir adım ötesine giderek, ne yersen o kadar mutlusun diyebiliriz. Klinik psikolog Julia Rucklidge’e göre, Akdeniz tipi sebze ve meyve ile beslenmeyi seçenlerin depresyona yakalanma olasılığı, yüksek karbonhidrat ve şeker ağırlıklı “Batı” tipi beslenenlere göre daha düşük. Rucklidge, ruh hastalıkları tedavisinde beslenmenin, reçeteli ilaçlardan daha etkili ve güvenli olduğunu savunuyor.

Rucklidge’in TED Talk konuşmasında belirttiği üzere, 2013 yılında Yeni Zelanda’da yapılan bir sağlık taramasında, çocuklardaki psikiyatrik hastalıkların beş yıl içerisinde ikiye katlandığı görülmüş. Uluslararası düzeyde ise çocuklarda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) 3 kat, otizm 20 kat, bipolar rahatsızlık ise 40 kat artış göstermiş. 

2017 yılı Türkiye verilerine göre ise antipsikotik ilaçların tüketimi son 5 yılda 7 milyon 201 bin kutudan 12 milyon 158 bin kutuya çıktı. Ruh sağlığı hastanelerinde doluluk oranı ise yüzde 100’e ulaştı.

Peki, bu hastalıklarla nasıl başa çıkılıyor?

Modern tıbbın ilk çözümü ilaç tedavisi, ardından terapi ve diğer yöntemler geliyor.  

Rucklidge’e göre, psikiyatrik ilaç tedavisi kimi vakalarda hayati öneme sahip olsa bile, nüfusun büyük çoğunluğu için sadece kısa dönemde etkili. Uzun dönemde ilaçların etkisi azalıyor, hatta zarar verici hale dönüşebiliyor. Özellikle çocuklarda antidepresan tedavisi, ilerleyen yıllarda bipolar rahatsızlığına yakalanma ihtimalini 3 kat artırıyor.

Ruh hastalıkları tedavisinde beslenme ilaçlardan daha etkili

Rucklidge, eğitim hayatı boyunca, beslenme ile ilgili neredeyse hiç bilgi almadıklarını, hatta psikiyatrik rahatsızlıklarda ilaçsız tedavinin asla mümkün olmadığını öğrendiğini söylüyor. Ancak son 10 yılda yapılan araştırmalar, ruh hastalıkları tedavisinde beslenmenin ucuz, güvenli ve sürdürülebilir bir yol olduğunu ortaya koymuş.

Rucklidge, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan yetişkin gruplara yönelik bir çalışmasında, gruplardan birine 8 hafta boyunca mikro besin olarak tanımlanan vitamin ve mineral desteği verildiğini, diğer grubun ise boş ilaç olarak adlandırılan placebo aldığını belirtiyor. Mikro besin yani vitamin ve mineral kürü uygulanan grupta, Placebo gruba göre, semptomlarda iki kat iyileşme yaşandığını belirtiyor. Mikro besinler, sadece DEHB rahatsızlığında değil, depresyon, şizofreni ve bipolar rahatsızlıklarında da denenmiş. Olumlu sonuçlar elde edilmiş ve 1 yıl boyunca iyileşmenin devam ettiği gözlenmiş. Ancak belirtmekte fayda var, söz konusu çalışma gruplarına katılan kişilere verilen mikro besin dozları, günlük standart dozların çok üzerinde. Mikro besin yoluyla tedavi olmak amaçlanıyorsa, bir doktor kontrolünde hareket etmekte fayda var. 

Sonuç olarak, beslenme son derece önemli, yetersiz ve zayıf beslenme, sadece kalp ve damar rahatsızlıklarına değil, ruh ve sinir hastalıklarına da yol açıyor.

Dev ilaç şirketleri izin verirse, tedavi için gittiğimiz psikiyatrlar, hemen ilaç yazmak yerine, bir kan testiyle vücudumuzun ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineralleri reçete edecek hale gelirler umarım. O zamana kadar taze, organik sebze, meyve ve kuruyemiş yiyerek, Akdeniz tipi beslenerek kendi akıl sağlığımızı kendimiz koruyacağız.