Son 40 yılda Elektronik Dans Müziği (EDM); house, techno ve acid-house tarzlarının sunulduğu rave’ler aracılığıyla kulüp ve festivallerde giderek artan bir şekilde popülerleşti. EDM fenomeni, uluslararası EDM kültürleri ve etkinliklerinin dini ve tinsel özelliklerini açıklamaya çalışan akademisyenlerin dikkatini çekti.

EDM etkinliklerinin bağlamsallaştırdığı –özellikle gençler arasındaki- bilincin kolektif değişiklikleri, farklı cevapların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu gençler tıpkı Hristiyan köktendincilerinin, ABD’deki Rave-Act’in veya İsrail’de giderek yayılan gençlik kültürünün ortaya çıkarttığı gibi toplumda ahlaki bir panik yarattılar. Diğer yandan bu yeni gençlik kültürü öz uyanışın ifadelerine yönelik arayışı körükledi. Birbirinden farklı yaklaşımlardan gelen yorumcular, olayları dolaysız, istisnai ve hatta dini bir deneyim gibi açıklıyorlardı. EDM kültürlerinde kurtuluş, ritüelleşme, New Age ve alternatif tinsellik ve binyılcılık (ç.n: yakın bir dönemde yeni bir çağın açılacağını gösteren olumsuz işaretlerin ortaya çıkacağını savunan yaklaşım) ve yeniden canlandırma üzerine içgörüler oluşturulmaktadır.

İnsanın kendisini bir rave gecesinde, kulüpte veya festivalde “daha canlı” hissedeceği algısı bu istisnai deneyimi “belirli” bir his olarak açıklayan katılımcılar arasında ortaktır. Araştırmacılar EDM deneyiminin sosyo-estetik noktalarına ve tekno-kabilelere dikkatlerini yöneltmişlerdir. EDM araştırmacıları tipik olarak “alt kültürlerin” sezgisellerinden yola çıkarak neo-kabilelere yönelmişler; 1970’lerin “güçsüz” ve “trajik” alt kültürel ifadelerini barındıran kültürel Marksist yaklaşımlara, 1990’ların başında rave’i içe dönük anlamın patlayışı olarak gören düşünceye ve deneyim üzerindeki ayrıma ağır şekilde yüklenen sezilere meydan okumuşlardır. Bu alandaki araştırmalar, katılımcılar açısından –anlamı somutlaştırmak üzere- rave ve kulüp etkinliklerinin sosyal dans bağlamlarında öne çıkan etnik köken, cinsiyet ve toplumsal cinsiyetin iç içe nedenlerine sıkça bağlandığını ve daha geniş olarak Y Nesli’nin (ç.n: Amerikan kültüründe 1981-1996 yılları arasını yaşayan genç kuşaktır) karşısına çıkan kimlik krizleri, yabancılaşma, güvensizlik ve risk durumlarına karşı bir cevap olduğunu kabul etti. Konuya farklı perspektiften bakan bir diğer çalışmada kulüp etkinliklerinin -Paul Heebes’in 1960’larda gözlemlediği devrimcilikten “öznel” veya “dışavurumcu” yaşama dönüş gibi- yaşamın tinselliğine dönüşü örneklediği öne sürülmüştür. 

Elektronik dans müziği: trans ve tekno-şamanizm

Kulüplerden festivallere doğru EDM’in kendi başına popülerliği mümkün görünse de bu perspektiften başka bir iddia daha çıkarılabilir. Bu da “dönüşümsel festivallere” yönelik yükselen eğilimdir. Bunları yaşamsal tinselliklerin sosyolojisi tanımıyor fakat tamamen de görmezden gelemiyor. Bu konu tinsel nedenlerle MDMA (yani ecstasy), psikedelik uyarıcılar (örneğin LSD) ve sözüm ona “entojenler” (psilosibin içeren mantarlar, meskalin ve DMT) gibi psikoaktif maddelerin kullanımıdır. Bu konu küçük bir yer kaplamaz çünkü EDM etkinliklerinde madde kullanımının yarattığı acıma ve sapkınlık duyguları –tıpkı uyuşturucu kullanımının tipik olarak ölçülülük ve kontrolün geçerliliğine göre kabul edildiği diğer gençlik kültürlerindeki gibi- madde kullanımının sosyolojisini bastırır. Etnograflar uyuşturucu ve dans kültürlerinde maddelerin etkisi, haz duygusu ve tinselliğinin karşılaştırmalı önemini açıklamak için alternatif yaklaşımlara ihtiyaçları olduğunu yeni yeni anlıyorlar. Örneğin; araştırmacılar Hong Kong ve San Francisco’da kulüp ve rave gecelerinde etkinlik katılımcılarının kolektif ve bireysel uyanış duyguları için MDMA ve ketamin kullanmalarına dikkat çekiyorlar. EDM deneyiminin fiziksel ve duygusal bir karaktere sahip olduğunu anlayabilmek ve açıklayabilmekle ilgili problemin farkında olan araştırmacılar uygun etnografik metodları ve otoetnografiyi kullanıyorlar. Elbette madde kullanım düzeylerinde ve aşamaların farklı aralıklarında geniş bir çeşitlilik söz konusudur. Psy-trance müziği örnek bir model olarak kabul edersek verimli bir çalışma ortaya çıkarabiliriz.

Teknolojinin anlamlı gerekçelere kasıtlı şekilde yönlendirilmesi DJ’in marifetini öne çıkarır. Bu açıdan bakıldığında bir figür olarak DJ, dini bir figür veya “tekno-şaman” veya “dijital-şaman” olarak düşünülebilir. Bu ana motif filmlerde ve belgesellerde de işlenmiştir. Örnek olarak Groove (2000), Liquid Crystal Vision (2002), Welcome to Wonderland (2006) ve God Is My Dj (2006) gibi yapımları gösterebiliriz. Bütün yerel kültürel tekniklerin ve hazırlanmış etnofarmakolojik uygulamaların kullanımı, bütün şamanları tekno-şaman olarak nitelendirmemize olanak sağlasa da EDM alanındaki “tekno-şaman” terimi kendi tekniğini uygulaması sayesinde ben ötesi durumlara ulaştırabilen sanatçıları (özellikle DJ’leri) ifade eder. Örneğin; DJ Ray Castle, “katartik psikodrama grubu” olarak nitelendirdiği ve kendiliğin bağlantısız parçalarının yeniden bütünleşmesi için kutsal bir alan olarak sunduğu tekno-transın “dans-kateksisi” niteliği (ç.n: kolektif tecrübenin kazandırdığı beceri sayesinde tinsel ihtiyaçları dans aracılığıyla karşılama) üzerinde durmaktadır. Avustralya’da psikedelik şaman olarak nitelendirilen DJ Krusty de aynı zamanda terapötik (ç.n: tedavi edici) ve düşsel amaçlarla tümel bir deneyim yaratacak etkinlikler üzerine çalışmaktadır.

Elektronik dans müziği: trans ve tekno-şamanizm
Psychedelic Shaman- Dj Krusty

Psy-trance

Psy-trance 1970’lerin canlı müzik sahnesinde, Hindistan’ın Portekiz sömürgesi Goa şehrinde gelişen bir harekettir. Bu hareket 1980’lerde DJ kontrolünde yönlendirilen elektronik müzik hareketiyle ilerledi. Bu dönemlerde gezgin DJ’ler teknikleri harmanladılar ve dönüştürdüler. Böylece müzik stilleri anavatanlarından çıkarak açık hava trans dans müzik kültürünü geliştirmeye başladı. 1990’a gelindiğinde Goa trance olarak bilinen bir müzik tarzı ortaya çıktı. Beğeni ve talepteki değişmeler ile birlikte analog, dijital ve bilgisayar destekli müzik teknolojilerindeki estetik değişiklikler Goa trance’ın “psychedelic trance” veya “psy-trance” olarak bilinmesini ve gelişmesini sağladı. 2000’lerin başında sayısız alt tarz ve yan tarzı bünyesinde barındıran bu müzik türü, çok sayıda karşılaştırmalı çalışmaya konu oldu. Bu harekete yönelik çalışmalardan birinde psy kültürün, -kulüpler, festivaller ve dans partilerinin uluslararası ağındaki iyi ve kötü örneklerde görüldüğü gibi- kendini gerçekleştirme ve kendinden kaçma duygularının içindeki deneyimsel karmaşıklığın mirasçısı olduğu öne sürülmüştür.

Trans ve Tekno-Şaman

Bilgisayarlar ve ses ekipmanları DJ’lerin sadece algıyı kontrol etmelerine değil insan algısını şekillendirmelerine de olanak verir. Rave üzerine çalışan akademisyen Melanie Takanashi, katılımcıların müzik deneyimini gerçekleştirmek ve bilincin değişen hallerini keşfetmek için uygun çevrelere dâhil olduklarını ifade etmektedir. Bilgisayarların melodi ve ritimlerin oldukça hızlı ve karmaşık şekillerde sunulmasına olarak vermesi sayesinde bizim algı sistemimiz tamamıyla yeni olan bu uyarıcıya yönelir. Dolayısıyla sürekli tekrar ve hızlı tempo, çok katmanlı müziksel doku ve yüksek sesin olduğu ortamlar deneyim için ideal yerlerdir. Rave toplanmaları, törensel toplantılarda deneyimlenen bilinç durumlarındaki gibi çok farklı bilişsel hallere olanak vermektedir. Ancak bu DJ’in tekniğindeki –özellikle şarkı seçimindeki ve cue’larına katılımcıların tepkilerinin nasıl olacağına ilişkin anlayışındaki- hassasiyetiyle mümkün olur. Bilinç durumundaki değişiklikleri gerçekleştiren esas unsur budur. Dolayısıyla teknolojik gelişmeler, prodüksiyon ve performans teknikleri DJ ve dans eden katılımcılar arasındaki etkileşimler ortak kültürel göstergelerin ve (trans hali için gerekli olan) sofistike uygulamaların eksikliğini karşılar. 

Elektronik dans müziği: trans ve tekno-şamanizm

EDM üzerine çalışan akademisyenler geleneksel şamanik uygulamayla DJ’in faaliyetlerini karşılaştırmayı sever. Kimi sanatçılar trans hali için bu müziğin orkestrasyonunda kullanılan ses tekniklerine yönelmişlerdir. Özellikle bazı prodüktörlerin beyin fizyolojisine yönelme gibi bir amaçları olduğu detaylı analizlerle tespit edilmiştir. Örneğin; alfa dalgalarının insanda trans hali yaratmadaki etkisi dikkat çekicidir. Buna göre her bir saniyede 8 veya 12 arası tekrar trans deneyimini körükleyebilir. Psy-trance prodüktörleri bu armonik yöntemin yanı sıra müzikal tempoyu transı başlatma ve yönlendirmede kullanırlar. Tempo bu amaç yolunda en önemli unsurlardan biridir. Birçok geleneksel trans müziği ve şamanların performansları ritimsel anlatım üzerine kuruludur. Bu performanslar tipi olarak düşük bir tempoda başlar ve giderek artan bir şekilde en üst seviyeye ulaşır. Bu yükseliş saatler sürebilir. Geleneksel trans müzikleriyle paralel olarak Goa trance’da da –önerildiği gibi- 144 BMP’de 16’lık notaların sabit bir tekrarı söz konusudur. (ç.n: Dolayısıyla psy-trance prodüktörleri ve DJ’ler müzik yazılımlarının sağladığı olanaklarla sonsuz motif tekrarı yaratabilirler, istedikleri tempoyu ve tonu kolaylıkla ayarlayıp dönüştürebilirler, etkinliklerde müziği kesmeden devam ettirerek tümel bir trans deneyimini yönlendirebilirler. Bu teknolojik imkânlar modern dünyada Dj’in şaman rolünü kazanmasını sağlar)

Sevgiyle kalın.

Özgün adı Electronic Dance Music: Trance&Techno-Shamanism olan bu metin 2017 yılında Graham St. John (University of Fribourg) tarafından yazılmıştır. Metin, yazarın bilgisi ve izni dahilinde We are the Hippies okurları için dilimize tercüme edilmiştir. Çeviri metinde anlaşılırlığı sağlamak üzere bazı yerlere Çevirenin notu (ç.n.) kısaltmasıyla notlar eklenmiştir. Metin EDM ve psy-trance müziğin güncel akademik çalışmalarda nasıl işlendiğini anlattıktan sonra bu müziği sunan DJ’lerle geleneksel toplumlardaki şamanlar arasında bir paralellik kurar. Böylece psychedelic müziği tekno-şamanizm gibi yeni bir bağlamda ele alır.