Muybridge, hareketli görüntü ve herkesin çıplak olduğu garip dönem
Çıplak fotoğrafların arkasındaki hikâye...
Çıplak fotoğrafların arkasındaki hikâye...
Sinemayı bizlere kazandıran adamla, Eadweard Muybridge ile ilgili en sevdiğim şey; doğum isminin (Edward Muggeridge) sürekli tekrarlanan tuhaf telaffuzunu en sonunda kendisinin de sahiplenişi dışında, seyyar banyo odasına çevirdiği bir 19’uncu vagonlu arabasıyla Amerika’nın vahşi batısı civarında dolaşması fikridir. Karısının âşığını öldürüp serbest kalışıysa, kuşkusuz, Edward’la ilgili en sevdiğim şey değil. İncelediğinizde, bizzat Muybridge’in yaşamı, en az hareketli görüntüyü icat etmek için 19’uncu yüzyılda çektiği onca çıplak fotoğrafın arkasındaki hikâye kadar enteresanlaşır.
Hayvan ve insanların devinimleriyle ilgili sonu gelmez çalışmalarından ve dünyanın ilk ticari filmini yaratmasından önce, bütün Hollywood senaristlerini tavlayabilecek türden, büyüleyici, eksantrik ve tehlikeli bir yaşam sürdü. Onun etkileyici çalışmalarını görmüş ama hikâyesini bilmiyorsanız ya da Eadweard Muybridge’i yeni keşfediyorsanız, olağan dışı acayiplikte bir konuya girmektesiniz…
Toplamda Muybridge tarafından üretilmiş 100 binin üzerinde imaj barındıran çeşitli arşivlerde dolandığınızda, muhtemelen düşüneceğiniz ilk şey, “Neden herkes şey olmak zorunda ki… Çıplak?” olacak.
Bunların çoğu masumlar; bilirsiniz işte, bilim adına yapılan şeyler… “Kadın, koşuyor”, “Adam, merdivenleri tırmanıyor”… Yaşlı vücudunun atletizmiyle pek gurur duyan Muybridge’in kendisi bile, çeşitli kalotiplerde kameraya nü pozlar verdi. Fakat akabinde, işler biraz tuhaflaştı ve resim başlıkları fetiş menüsü gibi tınlamaya başladı:
“Çıplak kadın köpeği besliyor”, “çıplak adam bowling oynuyor”, “şişman kadın yere düşüyor”, “yerdeki çıplak kadının kıvranışları”, “öpüşen kadınlar”. Tamamı oradalar: Siyah beyaz – ve çıplak…
Arşivle ilgili hiç bilgisi olmayıp ne var ne yokmuş diye öylesine takılmak için kurcalayan biri, muhtemelen apışıp kalırdı. Ve pek azı, bu eski, çıplak fotoğrafların, insan gözünün aralarındaki duraksamayı ayırt edemediği, dünyanın ilk hareketli görüntülerinin kareleri olduğunu bilebilirdi.
Eadweard Muybridge, 20 yaşında İngiltere’den Amerika’ya göçtü ve “Altına Hücumun” en cafcaflı dönemini St. Francisco’da başarılı bir kitap satıcısı olarak geçirdi. Antika kitapları toplamak için sıkça seyahat ederdi, fakat 1860’ta şiddetli bir kaza sonucu yoldan çıkan arabadan fırlayarak kafasını bir kayaya çarptı. İyileşmesi yıllar sürdü; çift görüyor, zihni bulanıyor ve tuhaf duygusal patlamalar yaşıyordu. Fakat aynı zamanda, sosyal ketlenmelerin uzağında kalışı yaratıcılığının farkına varmasını sağlamıştı; fotoğrafları banyo etmeyi de bu süreçte öğrenmişti. Yosemite Vadisi’nde, manzara fotoğrafçısı olarak nam salmıştı. Banyo odasına çevirdiği vagonuyla geziyor ve vadinin binlerce metre yüksekteki noktalarında cesur pozlar veriyordu.
Amerikan hükûmeti, onu ülkeye yeni katılan Alaska eyaletini fotoğraflamaya gönderdi, sonra da kırsaldaki fenerlerin dökümünü çıkarmak için batı yakasını baştan aşağı gezdi. Çalışmaları, kendisi de zengin bir yarış atı sahibi olup dönemin revaçtaki konularından biri olan hayvan devinimine ilgi duyan Lelan Stanford’un dikkatini çekti. Yüzyıllar boyunca ressamlar, dörtnala koşan atları sanki oyuncak atlar gibi bacakları alabildiğine gerilerek uzanmış halde resmetmişlerdi. Stanford, atlar dörtnala koştuklarında ayaklarının yerden tamamen kesildiklerine dair bir iddiaya girmişti. 25 bin dolarını bu iddiaya yatırdı ve iddiasını kanıtlaması işini Muybridge’e verdi. Bu süreç, Muybridge’in daha sonra Stanford Üniversitesi olacak arazide hareketli görüntüyü icat etmesiyle sonuçlandı.
Her birinin perdesi kulvara yerleştirilmiş tellerce tetiklenen 24 levhalı kamera kullandı. Çalışması, Leland’ın karşı-teorisinin haklı olduğunu kanıtladı. Ayrıca ressamlar nasıl tasvir etmiş olursa olsun, atlar dörtnala koştuklarında tamamen esnemiyor ama bacaklarını bellerinin altında birleştiriyorlardı. Eadweard’ın çalışması devrimseldi ve buluşu, sıkı bir münakaşa yarattı.
Muybridge bütün bu deneylerle uğraşırken çok meşguldü ve genç eşi Flora’yla pek sık ilgilenemiyordu. Kulağına, karısının bir asker âşığı olduğu ve Flora’nın yeni doğan çocuğunun babasının bu kişi olabileceği söylentisi çalındı. Muybridge, bu kişinin izini sürdü ve onu bulduğunda “İyi akşamlar binbaşı! Benim adım Muybridge ve bu da karıma yazdığınız mektubun cevabı” diyerek adamı oracıkta vurdu. Aynı gece, hapse götürülürken direnmedi.
Cinayetten yargılandı, savunmasında araba kazasının yarattığı “çılgınlığı” mazeret olarak gösterdi, fakat mahkeme boyunca birçok kez kendiyle çelişerek eylemi planlayarak yaptığını beyan etti. Ücretleri Leland tarafından ödenen güçlü avukatlarca savunuluyordu ve nihayetinde “Makul gerekçelere dayalı” cinayetten beraat etti.
Stanford için çalışmaya devam etti, ama Stanford yazdığı Devinim Halindeki At adlı kitap boyunca araştırmalarını kullandığı Muybridge’ten tek kelimeyle bile bahsetmeyince, ikilinin yolları ayrıldı. Bu konuda Stanford’a karşı başarısız bir dava girişiminin ardından, çok sayıda kamera kullanarak üreteceği görüntülerde takıntılı şekilde hareket, özellikle de insan hareketi üzerine çalışmalar yürüteceği Pennsylvania Üniversitesi’nden aldığı teklifi kabul etti.
Görüntüleri, kendi icadı olan “zoopraxiscope” adlı bir makinayla üretiyor; esnek, delikli film şeridinden önce gelen bu ilk projektörün icadıyla sinematografiye giden yolu döşüyordu. 1893’te, gösterim alanına çevirdiği fuar binasında zoopraxiscope’u kullanarak dünyanın ilk ticari film gösterimini yaptı.
Çıplaklığa dönelim: Muybridge, Pennsylvania Üniversitesi’nden şok halindeki sofu bir bağışçısına: “Kıyafetleri vücutları değil, hareketleri daha iyi görebilmek için çıkartıyorum” diyecekti. “Eğer imkânım olsaydı, kasları görebilmek için eti, sonra kemikleri görebilmek için kasları, hatta hareketin dolaysız özünü görebilme fırsatı sağlayacak olsaydı iskeleti bile bir kenara atardım.”
Muybridge’ın çalışmalarında gördüğümüz modeller, profesyonel değillerdi. Aslında, sadece profesyonel olmayan civarın insanları ya da üniversite öğrencileriyle çalışmakta ısrarcıydı. Çıplak bedenler, dışarıdan yalıtılmış bir stüdyoda, hareketin bilimsel kesinliğini saptayabilmek için bir demir ızgara önünde ve alışıldık ya da sıra dışı senaryoların oluşturduğu geniş bir yelpazede fotoğraflanıyordu.
Anthony Slide, sessiz sinemanın kayıt altına alınmamış dönemine dair denemelerinde, “Muybridge’ın, deneylerindeki apaçık seksüel elementlerin tamamıyla farkında olduğu fikrini çirkin bulmak, kolaycılık olurdu” diye yazar… “Muybridge bu fotoğraflar yüzünden kovuldu. Erkek nü modelleriyse, muhtemelen dostu ve danışmanı, büyük Amerikan ressamı Thomas Eakins’e daha cazip geliyordu.”
Eakins, Muybridge’in Pennsylvania Üniversitesi’ndeki danışma kurulundaydı ve “Nü çizebilmek için, nü poz vermen gerekir” şeklinde, kendine özgü bir felsefesi vardı. Eakins’in, Muybridge’in modellerinden biriyle ilişkisi olduğu dedikodusu kasabada dolanıyordu.
“Muybridge ve Eakins’in Pennsylvania Üniversitesi’ndeki sınıfında olanlar her neydiyse…” diyor Slide; “Tek şey muhakkak: Herkes –öğrenciler ve profesörler- iyi zaman geçiriyordu.”
Hareketli imajın büyükbabası Muybridge’in çalışmalarının keşfi için: Welcome Library Archives
Kaynak: Messynessychick