Arızanın Merkezine Seyahat ismi size de bir şeyler hatırlatıyor mu? Jules Verne okumayı sevenler Arzın Merkezine Seyahat’i hemen anımsayacaktır. Kitap, bu göndermesi ile zaten baştan bizi heyecanlandırıyor. İlk sayfayı çevirdiğimizde ise karşımıza çıkan “Erotik Feminizm, Sürdürülebilir Hedonizm, Fantastik Gerçekçilik” altbaşlığı bizi daha da meraklandırarak bir an önce kitaba başlama isteğini doğuruyor.

Kadıköy, Moda’da başlayan macera Güney Doğu Asya’nın egzotik ülkelerine doğru uzanıyor. “Cevaplar Kitabı” adında gizemli bir kitabın peşindeki ödül avcısı olan Hakan ile kitap dedektifi Leyla’nın macera ve aşklarına tanıklık ediyoruz. Bu macerada sahaf dükkânlarına, gizemli kitaplara, Asya’nın kültürüne, Goa’nın partilerine kadar pekçok heyecana ortak oluyoruz.

Kitabın yazarı Sona Ertekin, 1977 Erzincan doğumlu. Haccettepe Üniversitesi Amerikan Kültürü Edebiyatı’nı okuduktan sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Sinema-TV bölümünde de yüksek lisansını yapmış. Reklam yazarlığı, dergicilik, Açık Radyo’da program sunuculuğu, jonglörlük, psy-trance DJ’liği, maceraperestlik… Sona’nın saymakla bitiremeyeceğimiz uğraşlarından birkaçı.

Sona ile tanışmam Maji E-Mag‘in yazılarını We are the Hippies üzerinde paylaşmaya başlamamla gerçekleşti. Dergiden paylaştığımız ilk yazı Sona’ya aitti. İşte böyle Sona’nın varlığından haberim oldu. İnsanları kolay kolay kendimle özdeştiremem ama Sona’yı tanıdıkça çok tanıdık geldi. Çok yönlü bir insan olması sanırım bunun nedenlerinden biri. Hissettiğim samimiyetin gerçek olduğunu, bu yıl gerçekleşen J-Fest’te O’nun ile karşılaştığımda yansıttığı sıcaklığı ile de anladım.

O zaman, Sona ile gerçekleştirdiğim aşağıdaki keyifli röportajla sizi baş başa bırakıyorum.

Arızanın Merkezine Seyahat - Sona Ertekin

Varsayılan kaderi kabullenmeyiş

Arızanın Merkezine Seyahat nasıl oluştu? Asya seyahatinde bu fikrin oluştuğunu biliyorum. Süreçten bahseder misin biraz? Nasıl tohumlandı ve filizlendi senin için?

Kurumsal yaşamı geride bıraktıktan sonra bolca seyahat etme fırsatım oldu. Yaklaşık dört beş yıl boyunca kışları tropik ve sıcak ülkelerde geçirdim. Tayland, Bali ve Hindistan’da ev tutarak kış mevsimini olabildiğince atlamaya çalıştım. Hatta bir süre sonra artık neredeyse hiç kazağım, paltom ve çorabım olmadığını fark ettim. Bu dönemde Nepal, Kamboçya, Laos, Tayland, Endonezya, Fas gibi ülkelerde bolca gezerek Aktüel dergisine Sona’dan Mektup Var başlığıyla seyahat yazıları yazdım. Dervişin fikri neyse zikri de odur derler ya, benim de bir roman yazmaya karar verdiğim dönemde yaşadığım gezginlik süreci doğal olarak kitabın kurgusuna büyük ölçüde yansıdı.

Anlatmak istediğim hikâye aslında vahşi bir kapitalist sistemde düzene paçayı kaptırmadan var olmak, vahşi bir ilişki ortamında kalbinin katılaşmasına izin vermeden canlı kalmak üzerineydi. Yani sevmediğin bir işte çalışıp umutsuzluğa teslim olmamak ama boşlukta sürüklenen bir kaybedene de dönüşmemek. Sıkıcı, boğucu ilişki ve evliliklerin girdabına kapılmamak ama ruhları ve bedenleri tüketen bir seri ilişki avcısına ya da avına da dönüşmemek. Dolayısıyla bu hikâye Hakan ve Leyla karakterlerinin Türkiye’de doğup büyüyen nesillerin önüne çizilen o “varsayılan” kaderi kabullenemeyişinin, işe gir evlen çocuk yap kariyer sahibi ol alışveriş yap tüket ve öl kaderine boğun eğmeyişinin bir simgesiydi. Bu hikâyeyi anlatırken içine kendi gezgin ruhumu da katmak istedim.

Arızanın Merkezine Seyahat - Sona Ertekin

Oysa psy-trance festivallerinde 5-6 yılı deviren herkes…

İlk sayfayı açtığında bayağı merak uyandırıyor. O ilk sayfada yazan, kitabı okuduğunuzda Leyla’nın değerleri olduğunu anladığımız “Erotik Feminizm, Sürdürülebilir Hedonizm, Fantastik Gerçekçilik” ile ne mesaj vermek istedin?

Bu soru öyle çok soruldu ki artık nasıl cevaplayacağımı şaşırıyorum diyebilirim. Bunlar kitabın baş karakteri Leyla’nın inandığı değerler olarak karşımıza çıkıyor. Kadını ya cinselliğinden arındırmaya ya da sadece cinselliğine indirgemeye çalışan bir ataerkil düzende yaşıyoruz. Bana göre erotik feminizm kadının cinselliğinin kadına ait olduğu ve onu nasıl istiyorsa öyle yaşadığı, temsil ettiği bir varoluş biçimidir.

Sürdürülebilir hedonizme gelince… Hakan ve Leyla’nın önlerine çizilen kaderi kabullenmediklerini, düzenin içinde yavaşça çürümek yerine kişisel meziyetlerini yaşam kaynağına dönüştürerek alternatif varoluş biçimleri peşinde koştuklarını görüyoruz. Hedonizm, yani hazcılık bize dayatılan standart koşulların içinde robotlaşmaktansa kanlı canlı, heyecanlı ve tutkulu birer varlık olduğumuzu hatırlatarak ezberimizi bozar. Oysa psy-trance festivallerinde 5-6 yılı deviren herkes, alternatif cennetlerin de çıkış kaynağı ne kadar idealist olursa olsun zamanla insanları içinde yavaşça çürüten bir düzene, ekonomiye ve hiyerarşiye dönüştüğünü deneyimlemiştir. Dolayısıyla sürdürülebilir hedonizm bu ikisi arasında bir denge kurmak, hayatı ıskalamadan canlı ve özgür kalmaktır diyebiliriz. Sistemin dışı diye bir şey yok ama kenarı, köşesi ve buralarda nefes alınacak yerler var.

Fantastik gerçekçilik ise gündelik gerçeklikten uzaklaşmadan ve hayatta kalmak için gerekli minimum rasyonel bakış açısını yitirmeden yaşarken maneviyatımızdan, hayallerimizden, umutlarımızdan vazgeçmemektir diyebiliriz. Mucizelere, işaretlere, sürprizlere, anlamlı tesadüflere, ruhlarımızın evrimine ve kalplerimizin sınırsız kapasitesine inanmak, görünenle yetinmemek, görünmeyeni hissetmeye çalışmak. Hayatın içindeki muazzam sürprizleri, tesadüfleri, hediyeleri görmek için kalbiniz sihre açık olmalı. Fantastik Gerçekçilik benim için mucizeleri, masalları, düşleri kalbinden uzak tutmadan bugünü layığıyla yaşamak demek.

Tamamen beni yansıtan bir karakter değil

Karakter yaratım sürecinde nelerden yararlandın? Mesela; Leyla ile Sona arasındaki ortak özellikler nelerdir?

Arızanın Merkezine Seyahat - Sona Ertekin

Karakterleri yaratırken günümüz insanının arzularından, sıkıntılarından, ihtiyaçlarından, tatminsizliklerinden yola çıktım. Karakterlerime arka planlar yazıp onların bugününden önce geçmişlerini keşfetmeye çalıştım. Burcu nedir, kahveyi nasıl içer, tepesi attığında kalkıp nereye gider? Ne gibi merakları hobileri vardır, sürekli kullandığı cümleler nelerdir? Çocukluk travmaları nelerdir, gençliğinden itibaren nasıl bir dönüşüm yaşamıştır vesaire vesaire. Leyla karakterinde 2000’li yılları Türkiye’nin büyük şehirlerinde yaşamış pek çok kadın gibi benim de hayatımın bazı evrelerinden parçacıklar elbette var ancak bu tamamen benden yola çıkmış, beni yansıtan bir karakter değil.

Bir röportajında “Kendi arızalarımızı iyileştirmek için o arızanın merkezinden geçen bir yolculuk…” şeklinde ifade geçirmişsin. Arızalarımız ve korkularımızla baş etmek için onlarla yüzleşmek gerektiğimizi mi düşünüyorsun?

Evet, insanın kendiyle biraz uğraşması, tanışması, yüzleşmesi ve bir kişisel evrim yolculuğuna çıkması gerektiğine yüzde yüz inanıyorum. Ama bunun sonucunda dertsiz tasasız kusursuz ya da gamsız bireyler olacağımız gibi bir beklentim de yok doğrusu. Neticede kendimizle ilgili düzeltebileceğimiz, değiştirebileceğimiz, geliştirebileceğimiz pek çok şey var ama önünde sonunda atomun bir çekirdeği var. O çekirdek artık daha fazla değiştiremeyeceğimiz, bizi biz yapan şeylerden oluşuyor. Yani arızanın merkezi bu! Buraya yapılacak bir yolculuk en azından kişisel lanetlerimizle süper güçlerimizin özünde aynı şey olduğunu bize gösterir. Kendimize karşı daha dürüst ve mümkünse daha sevgi dolu ve anlayışlı olmamızı sağlayabilir.

İkinci roman da yolda

=Bu soru, kitabı okumamışlar için spoiler içerebilir=

Kitabının sonunun çocuklara bağlanması, okurken beklemediğim bir şeydi ama benim için anlamlı oldu çünkü dünyanın eğer değişebilecekse çocuklarla değişebileceğini ve onlara ulaşabilmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Konuyu oraya bağlarken senin tam olarak vermek istediğin mesaj neydi?

Spoiler vermemek için fazla detaya girmek istemiyorum ama çocukların sahip oldukları potansiyelin sınırlarını maalesef bizler çiziyoruz ve yaşadığımız düzenin travmalarını sürekli katlayarak onlara aktarmaya devam ediyoruz. Kitabın finalinde de bu bağlamda alternatif bir senaryoyla karşılaşıyoruz. Çözümü uzakta değil kaynakta arayarak başka bir dünya mümkün mü bunu sorguluyoruz.

Peki, yeni kitap var mı? Ben tadına doyamadım.

İki yıldır üzerinde çalıştığım öykü kitabı şu anda yolda ve yaklaşık altı ay içinde tamamlanmış olacağını umuyorum. Bunun dışında müzik ve gezi yazılarımı ilk fırsatta kitaplaştırmayı umuyorum. İkinci bir roman için de hazırlıklara çoktan başladım. Umarım önümüzdeki senelerde kendimi güzel fikirlerle doldurup iştahlı okurlarla paylaşmaya devam ederim.

Son olarak okurlar için eklemek istediğin bir şeyler var mı?

Hayat kısa, hepsi hepsi bir macera, çok da şey etmeyin!

Sona’yı Instagram ve Facebook üzerinden takip edebilirsiniz.

Sizler tarafından desteklenmek, kaliteli içerikler üretebilmemiz için bizlere daha büyük olanaklar tanıyor. Lütfen bizi destekleyin!