Yüzyıllar boyunca insan kendisini ifade etme biçimleri aradı. İlk insanlar bunu mağara resimleri çizme, bir nevi doğayı tasvir etme yöntemiyle yaptı. Zamanla dallanan budaklanan sanat kavramı, insan için varoluşsal ve toplumsal bir çıkış yolu olarak görüldü. İnsanları birleştirici gücü ile birlikte evrensel bir öge olan sanat, 15 Nisan Dünya Sanat Günü aracılığı ile hayatımıza kattığı tüm değerler tekrardan hatırlanıyor.

Ancak sanat, evrensel bir öge olduğu kadar insan bilincini ve psikolojisini de betimledi. Mesela dünyanın önemli yazarlarından biri kabul edilen Dostoyevski, ünlü eseri Yeraltından Notlar’da şunu yazar: ‘‘Aklı başında bir insan en çok neden bahsetmekten zevk alır bilir misiniz? Elbette kendinden. İşte ben de şimdi kendimden bahsedeceğim… Dinlemek isteseniz de istemesiniz de niçin bir böcek bile olamadığımı sizlere anlatmak istiyorum baylar.’’ Dostoyevski’nin iç buhranlarını yansıtan bu satırlar, susmak bilmeyen, her şeye rağmen vazgeçmeyen bir kişiliği anımsatıyor resmen bana. Peki ya vazgeçseydi Dostoyevski, Dünya Sanat Günü kapsamında tekrar hatırlanır mıydı eserleri?

Dünya Sanat Günü ve sanat üzerine
Gustav Klimt, Adele Bloch-Bauer’in Portresi. 1903-1907 tarihleri arasında tamamlandı.

Vincent van Gogh’tan ne istedik?

Bazen ise doğanın yansıması oldu sanat. Günün sonunda estetik kaygıdan uzak, temsil biçimleri diye anıldı. Bu gibi durumlarda istemsizce Dünya Sanat Günü’nden 16 gün önce doğum günü olan van Gogh’u hatırlıyorum ve çalınan eserini. Yaşamı boyunca neredeyse hiçbir eseri satılmayan Vincent van Gogh’u günümüzde bu kadar değerli kılan neydi acaba?

Dünya Sanat Günü ve sanat üzerine
Vincent van Gogh’un 1884 yılında yaptığı, 30 Mart 2020 senesinde çalınan “The Parsonage Garden at Nuenen in Spring” adlı eseri.

Dünya Sanat Günü, özellikle şu covid-19 salgını günlerimizde sanatın ifade edilemeyen duygu ve düşüncelere önderlik ettiğini bir kez daha ortaya çıkarttı. Sanırım bunu 20’nci yüzyılın başıyla birlikte gerçekçi bakış açısından uzaklaşan, gerçeküstücü akımda net bir şekilde görmeye başladık. Freud’un Breuer ile kurduğu psikanaliz ve Jung’un arketipleri düş kavramını sorgulattı bize. Özellikle bireysel bilinçle birlikte toplumsal bilincin yansımasını gördük Salvador Dali’de. Narcissus’un (veya Narsis) Dönüşümü adlı tablosunda Dali, Yunan mitolojisinden etkilenmiş ve Narcissus’un kendi görüntüsüne aşık olup, aşkından ölerek bir nergise dönüşmesinin hikayesini paranoya krizleri yaşadığı bir sırada çizmiş ve sanatın iyileştirici gücüne inanmış besbelli.

Narcissus’un Dönüşümü, 1937, Salvador Dali.

Sanat, uçsuz bucaksız bir derya deniz: ne başı belli ne sonu. Kelimelerimi bitirmeden önce Dünya Sanat Günü için UNESCO tarafından kabul edilmesinde ön ayak olan, yaşayan ressamlarımızdan Bedri Baykam’a teşekkürü borç biliyorum. 15 Nisan’ın, Leonardo Da Vinci’nin doğum günü, seçildiği Dünya Sanat Günü ilk kez bu sene tüm dünyada “resmi” olarak kutlanacak. Bu arada Bedri Baykam resmi Instagram hesabından 15 Nisan akşam 20.00’de “Wallart Hartley” ödüllerini verecek.

Kısacası, sanata inanan tüm insanlara selam olsun! Dünya Sanat Günü kutlu olsun!