Su tüm canlılığa hayat verir. Ekolojik bütünlük içinde doğal döngünün devam edebilmesi için koşulsuz şartsız en gerekli kaynaktır. Su olmazsa yaşam olmaz. Dolayısıyla her canlının suya erişim hakkı vardır. Bu hakkı korumak da en hak mücadelesidir.

Doğal gaz, petrol, kömür gibi kaynaklara nazaran daha temiz, yenilenebilir ve yerli bir kaynak olması nedeniyle devletler tarafından HES’ler (Hidroelektrik Santralleri) teşvik edilse de hükûmet HES planlarını bu hakları görmezden gelerek gerçekleştiriyor. Gelecekte yaşanabilecek enerji sıkıntılarını gidermek, enerji bağımlılığını azaltmak amacıyla barajlara ilave olarak küçük yan dereler de değerlendirme kapsamına alındı ve buralarda HES’lerin kurulması için 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile izin verildi.

4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nda 2003 yılında yapılan değişiklikle söz konusu HES’lerin özel sektör tarafından yapımı ve işletilmesinin önü açıldı; bu çerçevede 26 Haziran 2003 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere Su Kullanım Hakkı Anlaşması İmzalanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmelik” hükümlerine göre özel sektör başvuruları başlatıldı (1).

HES’lerin enerji üretiminin ana kaynağı su olduğundan üretim maliyeti çok ucuzdur. Ayrıca hava kirliliği yaratmazlar. Lakin HES’lerin inşa ve işletme süreçleri doğaya ve canlılara çok büyük zararlar verir ve çoğunlukla bunların geri dönüşü mümkün olmaz.

Yenilenebilir enerjinin sürdürülebilir olması için yapılan yatırımların çevresel ve sosyoekonomik etkilerinin boyutu, enerji üretimi faydası üzerine çıkmamalıdır. Hidroelektrik yatırımların da öncelikle sürdürülebilir olması gerekiyor (2).

Sahip olduğumuz kaynaklar gelecek kuşakların (tüm canlılar) da hakkıdır. Dünyayı yaşanabilir bırakmak ise bizim en büyük sorumluluğumuzdur. Peki, HES’ler ile hayat nasıl azalıyor? En basit anlatım ile kaynağından alınan su denize ulaşana dek borularla taşınıyor. Suyun yüzde 10’u (çoğu zaman daha azı) can suyu adıyla yatağına bırakılıyor. Kimi zaman bu yüzde 10’luk can suyu bile bırakılmıyor.

HES’lerin yıllık üretimleri, kaynağa gelen su miktarı ile doğru orantılıdır. Kuraklıklar nedeniyle azalan yağış oranları HES’lerin üretimini de düşürüyor. Hatta şiddetli kuraklık zamanlarında HES’lerden elektrik üretilememesi dahi söz konusu olabilir. Ayrıca yağışların azalmasını etkileyen bir diğer unsur da kesilen ağaçlardır. İklim değişikliği ile de 2,5 – 3,5 derece artması öngörülen sıcaklıkların yağışları yüzde 25-35 oranında azaltacağı tahmin ediliyor. HES’ler inşa edilirken ileride karşılaşılabilecek kuraklık sorunları da hesaba katılmalıdır.

Kapitalizmin yeni oyuncağı: Su - Maşası: HES

Falkenmark’ın adıyla anılan indekste, kişi başına düşen yıllık su miktarında eşik değer 1700 metreküp olarak belirlendi. Bir ülkedeki su miktarı bu değerin altına düştüğünde, su sıkıntısının başlayacağı ifade ediliyor. Eşik değer, bin metreküpün altına indiğinde, o ülkenin su kıtlığı ile karşı karşıya kalacağı; 500 metreküpün altına düştüğünde ise kronik su kıtlığı yaşanacağı belirtiliyor. Falkenmark İndeksi’ne göre 2013 yılında Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 1600 metreküp. Bu rakam uyarınca, günümüzde Türkiye’de su sıkıntısı yaşandığı söylenebilir. 2023 yılında Türkiye nüfusunun 100 milyona ulaşacağı öngörülüyor. Yapılan hesaplamalara göre 2023’te kişi başına düşen su miktarı 1125 metreküpe inecek ve Türkiye, su kıtlığı yaşayacak (3). Başta sıcaklık, yağış ve akış olmak üzere iklim şartlarındaki değişimlere duyarlı bir enerji türü olan hidroelektrik enerjinin, suyu tükenmek üzere olan Türkiye’de dikkatli bir planlamayla ele alınması gerekiyor (4).

Artan göç sorunu

Köylü toprağı ile geçinir. Ektiğini yer, paylaşır ve satar. Su can verir toprağa. Su dağdan gelir; su faturası ödemez. HES’ler ile birlikte köle olmuş bir köylü doğar. Kimileri göç etmek zorunda kalır. Göç eden köylünün elinde artık ne suyu ne toprağı vardır. Göç edenleri ise şehirlerde bambaşka zorlukları içeren yeni bir dünya bekler (5).

Baraj sahasında yaşayan insanlar, inşaatın başlamasıyla birlikte başka alanlara göç etmekte ve bu bölgeler önemli sosyo-ekonomik sorunların parçası olmaktadır. Barajdan etkilenen topluluklar çoğunlukla kentsel alanlara taşınmakta ve taşındıkları bölgedeki yaşam koşullarına uyum sağlamakta zorluk çekmektedir. Göçe mecbur kalan nüfusa ödenmesi gereken kamulaştırma bedeli ise çoğu zaman ödenmemekte veya yeterli olmamaktadır (6).

HES yatırımları ile istihdamı arttırma, ticari yaşamı zenginleştirme, tarımsal faaliyetlerde iyileştirme, ormancılık ve turizm gibi alanlarda yaşanan gelişmelerle yerel ekonomiye katkı sağlandığı iddia edilmektedir. Bu söylemlere rağmen HES projelerinde, arazinin açılması ve inşaat aşamasında yaklaşık 50-60 kişi, işletme aşamasında ise ortalama 8-10 kişi çalışmakta olup bu personel de çoğunlukla teknik ve kalifiye özelliklere sahip olduğu için dışarıdan gelmektedir (7).

Göçleri arttıran HES’lerin en büyük zararı ekolojik dengeye olur. Doğada bir damla su boşa akmaz, yoksa kanımız da mı boşa akıyor…

Bir ülkede yapılan HES ve baraj sadece yapıldığı ülkeyi değil çevresindeki ülkeyi de etkiliyor. Doğadaki problemlerin sonucu sınırlar dışındaki tüm canlılığa kadar uzanıyor. Doğa tüm dünyanın, sadece sınırları içindekilerin değil.

Bir hükûmet yetkilisinin dediğine göre; Irak’ın yüzey suyu kaynaklarından Dicle ve Fırat nehirlerindeki değişken su seviyesi, daha adil su erişim hakkı olmadıkça tarımsal kalkınmaya zarar verecek. Irak’ın su kaynakları başta Dicle ve Fırat nehirlerinden geliyor. Bakanlığın yaptığı açıklamaya göre; Türkiye ve Suriye’de inşa edilen büyük barajlar nedeniyle bu sular sürekli azalıyor (8).

Kapitalizmin yeni oyuncağı: Su - Maşası: HES
Kasımlar Barajı ve HES projesi Köprüçay

Enerji Atlası internet sitesine göre Türkiye’de bulunan 540 HES’in toplam kurulu gücü 25.648,80 MW’dır. İnşaat halinde ve inşaatına henüz başlanmamış toplam 1340 HES projesinin ise toplam kurulu gücü 30.125 MW’dır. Bu projelerin tamamının hayata geçirilmesi durumunda, nehirlerimizin sağlığının, sundukları hizmetlerin ve biyolojik çeşitliliğimizin ülke genelinde önemli ölçüde hasara uğraması kaçınılmazdır. Hâlihazırdaki HES planlama, inşaat ve işletme süreçleri ise sürdürülebilirlikten uzaktır ve HES’lerin nehirlerimiz üzerinde ciddi tehdit oluşturduğu bir gerçektir (9). Getirileri ve götürülerini bir kenara yazdığımızda götürüsü daha fazla çıkar veya sonuç sıfıra yakınsa bu, devlet eliyle dere sularının rant için şirket patronlarına satılması anlamına gelir.

Ayrıca bir şirketin HES inşaatı yapabilmesi için bu konuda uzmanlığı olmasına gerek duyulmuyor. DSİ (Devlet Su İşleri) ile kullanım hakkı sözleşmesi yaptıktan sonra EPDK’ya (Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu) lisans başvurusu yapılıyor. Lisansı da aldıktan sonra kurulu güç değerinde değişiklik yaparak lisans tadilatı yaptırılıyor. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ÇED raporundan onay çıktıktan sonra üretim tesisi inşasına başlanıyor. İnternette yayınlanan haberlere göre de ÇED iptalleri olmasına rağmen inşaat alanlarında kanunsuz çalışma yapan işletmeler çıkıyor (10).

Doğanın kalkınma karşısındaki ilk yenilgisi: Suyun ticarileştirilmesi ne zaman başladı?

1980’lerden beri su, küresel dünyada tartışılan konuların başında gelmiştir. Yine aynı tarihten bu yana da özelleştirmeler, ulusal ve uluslararası düzeyde sermayedeki tıkanmalara çözüm alternatifi ve kapitalist sistemin yeniden üretilmesinin bir aracı ve çıkış yolu olarak görülmektedir. Su konusu da aynı, eğitim ve sağlık gibi temel kamusal alanlarının özel sektöre açılması ile uluslararası sermaye için önemli bir kâr alanı yaratmaktadır. Kapitalizmin tehdidi altındaki doğal kaynakların sermaye birikim süreçleri içinde metalaştırılması arayışının 1990’lardan bu yana su üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Dolayısıyla doğal bir hak olarak tanımlanan su, 1990’larda “hak” olmaktan çıkarılarak ekonomik bir “mal” haline dönüştürülmüştür (11).

Petrol sanayi kârının yüzde 40’ına ulaşan ve ilaç sektörünü de geçen su endüstrisinin yıllık kârının sermaye için ne kadar önemli ve sermayede büyük bir paya sahip olduğu bu şekilde görülebiliyor (12).

1970’lerden beri suyun metalaşması için Dünya Bankası, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Su Konseyi, Küresel Su ortaklığı, GATS gibi birçok uluslararası kurum, kuruluş ve anlaşma rol oynamaktadır. 1970–1990 arası dönemde BM, OECD ve Dünya Bankası gibi kurumlar su yönetimine ilişkin tezler geliştirdiler. Dünya genelinde su yönetimi, teknikmali-yönetsel işler bütünü olarak özellikle Birleşmiş Milletler, OECD ve Dünya Bankası tarafından geliştirilen politikalar doğrultusunda yönlendirilmeye başladı (13).

Su ile ilgili ilk toplantı BM öncülüğünde 1977 yılında Mar del Plata’da Su Kaynakları Konferansın için gerçekleştirildi. Toplantının yaklaşımı “içme suyuna erişimin bir insan hakkı” olduğu görüşündeydi. 1990’lı yıllara gelindiğinde ise BM bu yaklaşımını değiştirerek, “su ekonomik bir mal” görüşünü benimsedi (14).

Kapitalizmin yeni oyuncağı: Su - Maşası: HES

İlk defa 1992 yılında Uluslararası Su ve Çevre Konferansı’nın Dublin beyanında su, ticari bir “meta” olarak anıldı. Yine aynı yıl Rio’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda suya yönelik ticari yaklaşımlar görüşüldü. (Gündem 21, 18. bölüm).

İlki 1997 yılında gerçekleştirilen Dünya Su Forumu dünyada paylaşılan suların yönetimi ve kullanımı STK’lar ve hükûmetler arasındaki ortaklığı tavsiye ederek başlasa da daha sonraki forumlarda suyun ekonomik bir mala dönmesi üzerine yoğunlaştı. Suyu kamu malından piyasa malına doğru dönüştürerek küresel ve yerel politikalar belirlendi.

Bedelini ödeyen suya erişebilecek

Artık bir “para kaynağı” olarak görülen su, devletler ve özel şirketler tarafından üzerlerinde santraller yapılması için el konuluyor. Suyu bir “hak” olarak gören halk, verdiği mücadele karşısında jandarmayı veya polisi bulabiliyor. Bunun üstüne darp ediliyor, elindekinden oluyor, yaralanıyor, tutuklanıyor…

Şirketler suyu ele geçirdikleri an, suyun dolandığı tüm alanları ele geçirmiş olacaklar. 49 yıllık kullanım hakkını aldıkları an suyu istedikleri gibi kullanarak suyun üzerinden istedikleri kadar sermaye elde edebilirler. Haliyle suya ihtiyaç duyan tüm canlılar bu şirketlerin eline bakacak. Kim satılan bu suyun bedelini ödeyebilirse suya erişebilecek. Peki, herkesin alım gücü buna yetebilecek mi? Piyasa tarafından bedeli belirlenen su ile birlikte sınıflar arası farklılık giderek artacak.

Su dağıtım şebekeleri uluslararası su tekellerine satılan ülkelerde, su fiyatlarının nasıl hızla yükseldiği açık bir şekilde görülebiliyor. Gana’da ticarileştirilmesinden sonra su ücretleri yüzde 95 yükseldi. Hindistan’da aile bütçesinin yüzde 25’i su faturalarına gitmeye başladı. Peru’nun yoksul halkı ABD halkından altı kat pahalıya su tüketmeye başladı. Güney Afrika’da halk faturalarını ödeyemediği için suları kesildi, susuzluk ve kolera salgını baş gösterdi. Bolivya’da su fiyatları yüzde 200 arttı. Fas’ın Kazablanka kentinde su dağıtım şebekelerinin özelleştirilmesinden sonra su fiyatları üç kat arttı. Kanada’nın Ontorio Walkerton kentinde laboratuvar hizmetinin (su tahlilleri için) ticarileştirilmesinden sonra yedi kişi sudan bulaşan E.Coli bakterisi nedeni ile öldü. Su şebekelerinin özel şirketlere devredildiği bu ülkelerde yaşanan sorunlar, suyun ticarileştirilmesinin halk açısından ne anlama geldiğini gayet iyi anlatıyor (15).

1981 yılında çıkarılan 2560 sayılı işçi kanunu ile Türkiye’de ilk defa suyun ticarileştirilmesi gündeme geldi. İSKİ, ASKİ gibi kuruluşlar kâra dayalı bir anlayışla çalışıyorlar. Bu gibi kurumlarla birlikte uluslararası sermayenin yeni su yönetimi anlayışının alt yapısı oluşturuldu. Bu kuruluşlar, uluslararası finans kuruluşlarından borç alarak su ve kanalizasyon yatırımı yapabiliyorlar. Ülkemizin birçok şehrinde su ve kanalizasyon işletmesi tekellere devredildi.

Kapitalizmin yeni oyuncağı: Su - Maşası: HES

Suyun ticarileştirilmesine karşı tüm dünya mücadele ediyor. Çünkü suyun ticarileştirilmesine karşı olanlar temiz suya erişimin bir insan hakkı olduğunu, suyun üzerinden kâr elde edilebilecek bir meta olmadığını vurguluyorlar. Suyun ticarileştiği yerlerde fiyatlar da artıyor, üstüne sular sağlıksız sunuluyor. Susuzluk sorununu kullanarak hükûmetler ve şirketler, piyasa merkezli su yönetimi ile yaşanan su krizinin aşılabileceğini iddia ederek suların ticarileştirilmesi için uğraşıyorlar. Bu düşünce ile birlikte hem küresel hem de ulusal çerçevede su yönetimi yapılandırılmaya çalışıldı ve devam ediyor. 21’inci yüzyıl özellikle azgelişmiş ülkelerde su kaynaklarının nasıl yönetileceği üzerine uzun dönemli ve kapsamlı stratejiler geliştiriliyor.

Sonuç

Şöyle bir toparlamak gerekirse; hükûmetler gelecekteki enerji sıkıntılarını gidermek ve enerji bağımsızlığını elde etmek üzere politikalar üretmeliler. Lakin bunu yaparken “hak”ları ve canlı yaşamını göz ardı etmemeliler. Ayrıca uygulanması gereken uzun vadeli enerji politikaları yerine, kısa vadede çabuk sonuç almayı hedefleyen enerji politikaları olmamalı. Aynı zamanda fazla enerji tüketimi ile de mücadele edilmelidir.

Salt enerji santralleri artan enerji tüketimi ile eş giderse çok büyük bir fark yaratmayacaktır. İnsanlar enerji kullanımı konusunda da bilinçlendirilmeli, enerji tasarruflu binalar yapılmalı, kayıp ve kaçak enerji sorunu çözülmeli. Yoksa ne kadar enerji üretirsek üretelim enerji açığı kapanmaz.

Dünyanın birçok ülkesinde eski zamanlardan beri HES’ler, önemli enerji kaynaklarından biri olarak görüldü. Çünkü alternatif kaynaklara göre gelişmiş teknoloji ve yüksek işletim maliyetine sahip değiller. Ancak HES’ler dünyadaki su döngüsüne bağlı çalışır ve inşa edildiği coğrafyadaki alanı tahrip edeceği unutulmamalıdır.

Zorunlu ihtiyaç halinde, barajların ve HES’lerin inşa edilmesi gerekebilir fakat bu beşeri yapıların doğal ortamına en az zarar verecek şekilde planlanmalı ve hayata geçirilmelidir. Olumsuz etkiler olumlu etkisinden daha fazlaysa bazı şeyler için çok geç olmadan önce tekrardan düşünmekte fayda var.

Çünkü suyun ticarileştirilmesinde sadece insan zarar görmez. Aynı zamanda çevresindeki habitat da tehlike altına girer. Egemenliği altına alan özel şirket burayı istediği gibi kullanabilir.

Artık günümüzde suyun varlığı iki şekilde tanımlanıyor. Suyu “ekonomik bir mal” olarak görenler suyun üretilip, satılmasını savunuyor. Suyu “temel bir insan hakkı” olarak görenler ise herkesin eşit ve güvenli suya erişimin sağlanması gerektiğini savunuyor.

Tanımlamalar doğrultusunda iki yaklaşım ön plana çıkıyor: “Su bir insan gereksinimidir”; “Su bir insan hakkıdır.”

İçme suyu, enerji üretimi… hangi amaçla kullanılmak için olsa da ilk önce, suyun “tüm canlı hakkı” olduğu unutulmamalıdır.

2015 HES tahribatları ile ilgili haberlerden kısa kısa başlıklar… (16)

11 Ocak 2015: Trabzon’un Çaykara ilçesinde hidroelektrik santrali inşaatına çığ düştü. 1 işçi ölürken, çığ altındaki 4 işçiyi kurtarma çalışması başlatıldı.

13 Ocak 2015: Türkiye’de 2014 yılında HES’lerin ürettiği elektrik miktarı bir önceki yıla göre üçte bir azalarak 40,4 milyar kW/s oldu.

1 Şubat 2015: Trabzon’un Çaykara İlçesine bağlı Yeşilalan, Baltacılı, Taşören, Kayran ve Işıklı Mahallelerinin güzergâhında bulunan Kozno deresi üzerinde yapımı planlanan HES, çevreye vereceği zararlar nedeniyle 5 mahalle muhtarını isyan ettirdi.

15 Mart 2015: Tokat’ın Zile ilçesinde yapılacak 3 HES’i halk protesto etti. İnşaatlara yürümek isteyen halka zaman zaman jandarma müdahale etti.

16 Mart 2015: Tokat’ın Zile ilçesinde HES’i protesto eden köylüler AKP’li Belediye Başkanı Lütfi Vidinel tarafından “terörist” ilan edildi.

12 Nisan 2015: Kars’ın Kağızman İlçesi’nde baraj gölünden HES’e su taşıyan kanal patladı, kayısı ağaçları su altında kaldı.

24 Nisan 2015: Tokat Zile’ye yapılmak istenen hidroelektrik santralini protesto eden köylülerden 56’sı hakkında 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle soruşturma başlatıldı.

18 Mayıs 2015: Kütahya’da HES tünel inşaatında göçük meydana geldi. 1 işçi mahsur kaldı.

18 Haziran 2015: Rize’nin İkizdere İlçesi Şimşirli Köyü’nde HES inşaatına karşı gerçekleştirdikleri eylemler nedeniyle 80 kişi hakkında açılan 3 ayrı dava birleştirildi.

22 Temmuz 2015: Fındıklı halkı, kasabalarına yapılması planlanan HES projesine dair ÇED toplantısını protesto etti.

29 Temmuz 2015: Elektrik Üretim AŞ’ye ait 10 HES, 5 grup halinde özelleştirilecek.

5 Ağustos 2015: Antalya’nın Kumluca ilçesinde HES’lerle mücadeleyle gündeme gelen Alakır Vadisi’nde yaklaşık 10 yıldır doğal yaşam sürüdüren Tuğva ve Birkan çifti,  HES firmaları ve HES’leri destekleyen bazı köylülerin tehditlerine maruz kaldığı olaylardan biri de önceki gece gerçekleşti. Evlerinin önünde bir araştan 7- 8 el ateş edildiğini iddia eden çift, jandarmaya şikâyette bulundu

9 Ağustos 2015: Tokat’ın Almus İlçesi’nde Yeşilırmak üzerine yapılan HES için eylem düzenlendi.

15 Ağustos 2015: Artvin’in Şavşat ilçesine bağlı Meydancık Köyü’nde bulunan Diyoban HES barajında balıklar ölü bulundu.

26 Ağustos 2015: Uzmanlara göre, şiddetli sağanak sonrası sel ve heyelanlarda 8 can alan Artvin’deki felakete, Karadeniz’de HES’lerle yatağı değiştirilen dereler ve tıkanan menfezler yol açtı.

10 Eylül 2015: HES projesine ilişkin ÇED süreci bilgilendirme toplantısı, Allahdiyen, Gökköy, Çamurhamamı ve Bahçecik halkı ile siyasi partiler ve çevreci örgütlerin müdahalesiyle yaptırılmadı.

23 Ekim 2015: Erzurum’un Olur ilçesine bağlı Ormanağzı mahallesindeki HES’in yapımı sırasında atılan dinamitler yüzünden Yeşilbağlar Mahallesindeki evinde ağır hasar oluşan Yanal Yücel, köyünü terk etmek zorunda kaldı.

22 Kasım 2015: 22 Kasım 2015: Metamar/Dedegöl şirketine ait Kürce HES’in iletim hattından dolayı yaşanan sayısız heyelana bir yenisi daha eklendi. Kuzca Köyü’nün Kürce, İncircik, Burtu ve Karasin mahallerine giden yol kapandı.

24 Kasım 2015: Artvin’in Arhavi ilçesinde mahkemenin daha önce iki kez “ÇED olumlu” raporunu iptal ettiği Kavak HES kapsamında inşaat sahasına yol ve köprü yapımı için iş makinelerinin jandarma eşliğinde çalışmaya başlamasına yönelik tepkiler sürüyor. İnşaat sahası girişinde toplanan bir grup yol ve köprü çalışmasının yasadışı olduğunu savunarak çalışmaları protesto etti.

(1) Sinan Güner ve Aydın Tüfekçioğlu, Artvin İlinde Yapılacak Olan Küçük Dere Tipi Regülâtör ve HES’lerin çevresel açıdan İrdelenmesi, Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği, s. 3.
(2) WWF, “Yenilenebilir Enerjinin Sürdürülebilirliği ve HES’ler”, http://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/ayak_izinin_azaltilmasi/su/yenilenebilir_enerjinin_surdurulebilirligi/
(3) Tuğba Evrim Maden, “Türkiye’de Kuraklık ve Yakıcı Etkileri”, 3 Ağustos 2014, http://www.aljazeera.com.tr/gorus/turkiyede-kuraklik-ve-yakici-etkileri Erişim Tarihi: 29 Kasım 2015
(4) WWF, “Türkiye Ne yapıyor?”, http://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/ayak_izinin_azaltilmasi/su/yenilenebilir_enerjinin_surdurulebilirligi/wwfturkiyeneyapiyor/ Erişim Tarihi: 29 Kasım 2015
(5) HES’ler ile birlikte yok olan tarım arazileri nedeniyle tarımda dışa bağımlılığı arttıran nedenlerden biri sayılabilir.
(6) Uğur Akkaya, Arzuhan Burcu Gültekin, Çiğdem Belgin Dikmen, Gökhan Durmuş, “Baraj ve Hidroelektrik Santrallerin (HES) Çevresel Etkilerinin Analizi: Ilısu Baraj Örneği”, 5. Uluslararası İleri Teknolojiler Sempozyumu, 13-15 Mayıs 2009, Karabük.
(7) Nurettin Özgen ve Sabri Karadoğan, Hidroelektrik Santrallerin (HES) Mekânsal Etkileri ve Coğrafi Planlamaya Yönelik Öneriler: Alkumru ve Kirazlı Barajları Örneği (Siirt). Ayrıca bknz: (Barhal Vadisi HES Etkileri Uzman Raporu, 2009:59
(8) Irin News, “Iraq: Call to Adopt Modern Irrigation Techniques”, 22 February 2012, http://www.irinnews.org/report/94921/iraq-call-to-adopt-modern-irrigation-techniques Erişim Tarihi: 29 Kasım 2015
(9) WWF, “Türkiye Ne yapıyor?”, http://www.wwf.org.tr/ne_yapiyoruz/ayak_izinin_azaltilmasi/su/yenilenebilir_enerjinin_surdurulebilirligi/wwfturkiyeneyapiyor/ Erişim Tarihi: 29 Kasım 2015
(10) Haberler, “Arhavi’de HES Eyemi: İş Makinesinin Önüne Atladı, Gözaltına Alındı”, 24 Kasım 2015, http://www.haberler.com/arhavi-de-hes-eylemi-is-makinesinin-onune-atladi-7906868-haberi/ Erişim Tarihi: 29 Kasım 2015
(11) Selime Güzelsarı ve Feyza Nazan Tuluay, “Küresel Su Yönetimi ve Suyun Ticarileştirilmesi”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 22011-1, Sayı 22.
(12) A.g.e.
(13) A.g.e
(14) A.g.e
(15) Ekoloji Ağı, “Suyun Ticarileştirilmesine Genel Bir Bakış”, 1 Mart 2011, https://ekolojiagi.wordpress.com/2011/03/01/suyun-ticarilestirilmesine-genel-bir-bakis/ Erişim Tarihi: 29 Kasım 2015
(16) Google arama motoru kullanılarak elde edilen haber taramalarından örnekler.

Bu yazı Aralık 2015 tarihli Gaia Dergi’de ilk olarak yayınlanmıştır.