Kimyasalsız, ilaçsız, temiz, yerel gıdalarımızı üretebiliriz. Evet, kent bahçeleri ile bu mümkün. 

Küreselleşme adı altında ülkelere dayatılan tarım politikaları başka bir alternatifin olmayacağı algısını oluşturuyor. Tekelci tohum şirketleri yüzünden kırsal nüfus tarım yapamaz hale geliyor. Sanayileşme ile birlikte bir kısım toplum, açlık ve işsizlik mücadelesine giriyor. İş için kırdan kente göçün artması yeni problemleri doğuruyor. Köylü geleneksel tarım bilgisi kaybedilirken, yerel ve endemik çeşitlerimiz de yanlış tarım ve gıda politikaları yüzünden yok oluyor. Çokuluslu tohum şirketleri kullandıkları teknikler ile ikinci kez ekildiğinde meyve vermeyen tohumlar üreterek üreticiyi kendilerine bağımlı hale getiriyor.

Oysa bu dayatılan politikalara bağlı kalmadan, yerel yöntemlerle de devamlılık sağlanabiliyor. Bunun en başarılı örneklerinden biri Küba!

Gerçekleştirdiği başarı ile Küba’nın sadece gıda üretimi büyük ölçüde artış göstermedi; ekonomisi, sağlığı, enerji verimliliği ve su güvenliği de kazananlardandı. Bu sayede kentsel göç de tersine döndü.

Sovyetler ile işbirliği dönemi

Amerika’nın 1960’larda Küba’ya uyguladığı ticari baskılar Küba’yı Sovyetlerin kucağına itti. Hayatta kalmak için Castro’nun tek seçeneği diğer dev blok ile güçlü bağlar kurmaktı.

Sovyetler Birliği, ABD ile yapılan yıllık sözleşmeler yerine, beş yıllık bir anlaşma ile Küba’nın şeker hasadını daha yüksek bir fiyattan satın almayı kabul etti. Böylece, 30 yıl sürecek ticaret ilişkisi başladı ve sonunda, neredeyse Küba’nın tüm ticareti Sovyet Bloku ülkeleri ile yapıldı.

Küba; şeker kamışı karşılığında kimyasal tarım ürünlerini, ucuz petrolü ve temel gıda maddelerini satın alıyordu.

Küba'nın organik devrimi

1980’lerde Küba bin hektar başına 21 traktöre sahipti. 1980’lerin son yıllarında Küba; 1 milyon 300 bin tondan fazla kimyasal gübre, 17 bin ton herbisit ve 10 bin ton pestisit ithal etti. Hemen hemen tüm makine, tarım ilaçları, yakıt ve yedek parça ağırlıklı olarak Sovyet Blok’undan ithal edildi.

Sovyetlerin çöküşünden önce Küba tarımı yeterince verimsiz bir hale gelmişti zaten. Küba devrimin ardından geçen 30 yıl endüstriyel tarım sisteminin yoğun olduğu dönemlerdi. Bundan dolayı kırsal kesimler büyük göçlere tanık oldu. 1956 yılında kırsal kesim nüfusu yüzde 50 oranındayken, 1989 ile birlikte bu oran yüzde 28 düşüş gösterdi.

Yaklaşık 30 yıl içinde, Küba’nın kırsal nüfusu şehirlere önemli ölçüde baskıyı arttırarak yarıya indi. Aynı zamanda ekonomi de düşüş gösterdi. Ülkenin tarımı, uluslararası piyasalara bağımlıydı.

Sovyetlerin çöküşünden önce başlatılan erken tedbirler

Yoğun kimyasallı ihracat ürünü olan şeker kamışına güven ile ilişkili problemler artıyordu. Böylece, “alternatif tarım” hareketinin ilk kıpırtıları 1982’nin başlarında başladı.

1980’lerin sonunda Küba, Ulusal Gıda Programı‘nı başlatarak ilk hedefi, sebze yetiştiriciliği için şeker kamışı üretim arazisinin 20 bin 100 hektarını dönüştürmek oldu. Bu arazilerin büyük çoğunluğu gıda ihtiyacının en çok olduğu Havana ve etrafı seçildi. Kendi kendine yeten yerel gıda üretimini arttırma amacı ile okullarda ve iş yerlerinde “autoconsumos” dedikleri gıda sağlanan alanların oluşturulmasına karar verildi. Ulusal Gıda Programı toplantılarında, modernist tarım modeli sert tepkilerle anıldı. Poder Populer (Kelimenin tam anlamıyla “Halk Gücü” anlamına gelen hükûmet organı) delegeleri, âdem-i merkeziyetçiliği istiyordu. Yerel üretilen organik gübreler ve biyolojik kontroller de başlatıldı. Böyle erken gerçekleştirilen tedbirler, daha sonra kriz yıllarında ortaya çıkan “yeni tarım modeli”nin öncüleriydi.

Sovyetlerin çöküşüyle açlık sınırına gelen Küba

1989 yılına gelindiğinde ise Sovyet Birliği çözülmeye başladı. Aynı yıl, Küba’nın sosyalist “Karşılıklı Ekonomik Karşılaşma Konseyi” (Council of Mutual Economic Asistance / CMEA) ile olumlu ticaret dönemi aniden sona erdi. Yakın zamanda da Berlin Duvarı yıkıldı; Sovyetler Birliği ve CMEA tamamen parçalandı.

Bu, ekonomiyi sarsacak düzeyde, Küba’nın neredeyse bütün ithalat kaynaklarının ve ihracat pazarlarının kaybı anlamına geliyordu.

Küba’nın toplam uluslararası ticaretinin yüzde 85’i Sovyetler ile yapılıyordu. Şekerinin yüzde 66’sını ve turunçgillerinin yüzde 98’ini Sovyetlere veriyordu. İthalata gelince, petrol bir yana, gıdanın yüzde 66’sı, tüm hammaddelerin yüzde 86’sı, makinelerin yüzde 80’i ve yedek parçalar baskın ticari ortak olan Sovyetlerden geliyordu. Sonuç olarak; Sovyet desteği ortadan kalkınca, fabrikalar kapanmaya başladı ve petrol odaklı ulaşım durma noktasına geldi.

Küba'nın organik devrimi

Hem yakıt hem de temel yedek parça yetersizliğinden traktörler hareket edemez duruma geldi. Zirai ilaçlar artık mevcut değildi. Gıda kıtlığı da yaygınlaşmıştı.

Castro’nun liderliğindeki Küba Hükûmeti “Barış Zamanı İçinde Özel Dönem”i ilan etti. Krizin etkilerini azaltmak ve adanın ciddi sıkıntılar karşısında hayatta kalmasına yardımcı olmak için normalde savaş sırasında başvurulan sert önlemler alındı.

Tarım ilaçları, yedek parçalar, pestisitler gibi tarımsal ürünlerin, hasat makinelerini ve sulama pompalarını çalıştıran yakıtın kıtlığı ile gıda üretimi çok düştü. Yine petrole bağımlı olan gıda depolama, soğutma ve dağıtım gibi diğer önemli servisler de neredeyse durma noktasına geldi. Ülke genelinde hissedilen gıda krizi özellikle başkent Havana’yı çok etkiledi.

Bitmeyen ambargolar

Çaresizlik içinde ülkeyi terk eden insanlar olsa da bazıları bu krize meydan okumaya karar verdi. Beklenmedik felaketin üstesinden gelmek için mücadele ettiler.

1992 yılında ABD, Küba’nın mevcut ticari ambargosunu daha da sıkılaştıran “Küba Demokrasi Yasası”na (Torricelli Bill) karar verdi. Bu şekilde, ABD şirketlerinin yabancı ortaklarının Küba ile ticareti yasaklandı.

1996 yılında “Küba Demokrasi Yasası”nı “Küba Özgürlük ve Demokratik Dayanışma Yasası” (the Helms-Burton Act) izledi. Bu yasa ile de herhangi Amerikan veya Amerikan dostu sanayiler tarafından Küba’ya gıda veya ilaç satışı men edildi.

Tüm bu sıkıntıların ardından Küba mücadeleyi elden bırakmak yerine yeni bir devrimi başlattı.

60’lar ve 70’lerde Kübalılar inorganik yöntemlerle tarımsal faaliyetlerde bulunsalar da 80’lerin başında modern tarım yöntemlerinin sonuçları çok memnun edici değildi. Giderek kötüleşen ve kalitesiz sonuçlar ortaya çıkıyordu. Lakin bu yaşam, tamamen zorunlu hale gelen temel değişime kadar acil ekonomik ve siyasi çıkardı.

Küba’nın organik devrimi ister gönüllü olsun ister zorunlu burada sorulacak önemli soru şudur: “Organik tarım, bütün ulusa yeterli yiyecek sağlayabilmek için geniş ölçekte başarılı olabilir mi?”
Küba deneyimi; organik yaklaşımın, sadece ulusal gıda güvenliğini değil aynı zamanda sosyal, ekolojik ve ekonomik diğer hayati değerleri de yükselttiğini gösterdi.

1990’ların başında Küba’da baş gösteren ani şiddetli kıtlık sonrasında tarımsal getiri, düzenli artış gösterdi. 90’ların ikinci yarısına gelindiğinde, geniş ölçüde gıda kıtlığının üstesinden gelindi.

1999 yılında Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) yayınladığı rapora göre; 1994’ten beri geçen beş yıl içinde Küba sebze üretimini dörde katladı; yumrukök ürünleri ve muz üç katına çıktı; tahıl üretimi yüzde 80, fasulye yüzde 60, narenciye yüzde 110 oranında artış gösterdi.

Küba'nın organik devrimi

Hayat kurtaran kent bahçeleri: Organopónicos

Kent bahçelerinin otaya çıkması sadece Sovyetlerin çöküşü ile birlikte gerçekleşmese de toplumu tümden yeni bir çözüme itmesinin gücü elbette yadsınamaz.

Kübalılar açlık sınırından dönmek için “Organopónicos” denilen kent bahçelerini oluşturmaya başladılar. Kendi gıdalarını yetiştirmeye başlamak zorunda kaldılar. Küba Tarım Bakanlığı’nın desteği ile kent çiftçileri üniversite uzmanlarından eğitimler aldılar.

Topraksız araziler bile yükseltilmiş yataklar ile değerlendirildi. Daha sonra parklardan apartman bahçelerine, balkonlardan teraslara, özel alandan kamusal alana kadar tüm alanlar kent bahçeciliği için kullanıldı. Gıda sorunundan önce kimyasallara bağlı olan Küba, haliyle ekolojik tarıma da yönelmiş oldu.

Açlık sınırından kendi kendine yeterliliğe doğru inanılmaz bir süreç yaşayan Küba, 2000’li yıllara geldiğinde çoktan kriz öncesi dönemindeki gıda üretim oranlarını katlamıştı.

Kent bahçeciliği, toplumun güçlendirilmesi için özellikle etkili bir ortam yaratıyor. Hem yaşlılar hem de gençler için tatmin edici çalışmalar sunuyor. Gençler ve çocuklar önemli dersler öğrenip, beceriler elde ediyorlar. İnsanların birlikte güzel zaman geçirmesini sağlıyor.

Yerel gıdanın, kendi kendine yetebilmenin ne kadar önemli olduğunu Küba yaşadığı tüm çöküş ve yükseliş süreci ile bizlere gösteriyor. Küba’nın bahçelerinden ilham alarak neden bizler de balkonlarımızı ve açık alanlarımızı değerlendirmiyoruz?

Bu yazı Kasım 2015 tarihli Gaia Dergi’de ilk olarak yayınlanmıştır.