Hakan Hısım: “Geleneksel eğitim yaratıcılığı hızlıca öldürüyor”

Uluslararası mecralarda da sıkı takip edilen ve isminden söz ettiren yetenekli sanatçı Hakan Hısım, sanat severleri farklı bir dünyaya yolculuğa çıkarıyor. Hem yaptığı çalışmalarla hem de hayat felsefesi ile dikkatleri üzerine çeken Hakan Hısım’ın Türkçe yapılmış bu ilk röportajını okumanız için ısrar ediyorum. Güvenin, bitirdikten sonra cevaplardan oldukça tatmin olacaksınız!
Hakan Hısım’ı bir de sen bize tanıtır mısın?
1978 İstanbul doğumluyum. Ailem çok taşındığı için ilk yıllarımı Almaya’da, 15 senemi de Avustralya’da geçirdim ve geri kalan zamanımda genellikle Türkiye’de yaşadım. Güzel sanatlar fakültesinde resim okudum. Bir de, 2 yıllık Sinema ve TV eğitimi aldım. Eğitimin bana ve sanatıma kattığı şeylerin minimal olduğunu düşünüyorum; bazı kuramlar ve prensipler öğrenmek dışında çok fazla bir şeyi geleneksel eğitimden aldığımı söyleyemem. Gereken ve ihtiyacım olan her şeyi kendi kendime öğrendim ve son yıllarda, internet üzerinde bulunan envai çeşit tutorial ve derslerden öğrendim. Geleneksel eğitimin, bir para tuzağı, sosyal yapılandırma (programlama) aracı ve yaratıcı bir insanın (ki her bizimiz öyleyiz) yaratıcılığını hızlıca öldüren bir sistem olduğunu düşünüyorum.
Her zaman resim hayatımın içindeydi. Annem hem moda tasarımcısı hem de ressam olduğu için yaratıcı bir ortamda büyüdüm. Çok küçük yaşta annemle beraber oturup, evde akrilik ve yağlı boya resimler yaptığımı hatırlıyorum. Babam ilk bilgisayar mühendislerinden biriydi. Teknolojiye, bilim kurguya ve fantastik dünyalara babamın ilgisi yüksek olduğundan dolayı hep bu kültürlerin estetik anlayışının beni küçük yaşta etkilediğini düşünüyorum. Büyüdükçe FRP ve benzeri fantastik oyunlara ve bu oyunlardaki görsellere merak sardım. Buradaki önemli ayrıntı, bilgisayar oyunları minimal şekilde, geleneksel FRP ve yaratıcılığı körükleyen oyunlar ise çok daha fazla ön plandaydı. Gençliğim farklı fantastik dünyalar, farklı hayat türleri ve farklı kültürler yaratmak ile geçti. Zamanı geldiğinde de sonunda resim okumaya karar verdim, bunu için birkaç seneliğine Avustralya’ya dönmüştüm.
Aradaki yıllarda çeşitli kısa filmler çektim, animasyonlar, video art’lar ürettim. Bunlar psychedelic tarzda değildi; genellikle daha karanlık, grotesk ve absürt çalışmalardı. Psychedelic kültür ile zaman içinde daha iç içe oldukça yaptığım animasyonlar daha psychedelic tarzı yansıtmaya başladı. Bu evrim süreci yıllar sonra, psychedelic festivallerde kendi ürettiğim malzemelerle yaptığım visual ve mapping işlerine dönüştü.
Uzun yıllar, psychedelic tarzdan uzak yağlı boya resimler yaptım. Sürrealist, büyülü gerçekçilik tarzlarındaki resimlerim soyut akımlardan da etkileniyordu. Yaklaşık 2006 yılında ilk gerçek psychedelic çalışmalarımı yapmaya başladım. Dijital medya ve yağlı boya karışık resimlerdi, fakat istediğim detayları eski ustalar gibi yağlı boya ile yakalayabilecek sabrım ve yeteneğim yoktu. 2010 yılında, dijital medyaya geçişimi kesin olarak yaptım ve son 8 yıldır sadece dijital ortamda resim yapıyorum.
Psychedelic sanat hayatında nasıl yer etti? Neler yapıyorsun tam olarak?
Psychedelic sanata olan ilgim farklı zamanlarda ve yerlerde ilk olarak ilk LSD ve daha sonra da ilk DMT deneyimimden sonraydı. İlki geri dönüşü olamayan, genişletilmiş bir perspektif hayatıma ve algıma kattı, ikincisi ise hayatımı 180 derece çevirip tepe taklak etti, o andan sonra benim için en önemli şey, görüp yaşadıklarımı başkalarına sanat yoluyla gösterebilmekti. Bunlar tabii tamamen deneyimsel faktörlerdi, bunların yanında beni etkileyen büyük esin kaynakları ise Alex Grey ve Luke Brown’nun sanat eserleriydi.
Çalışmalarını yaparken en çok nelerden ilham alıyorsun ve tarzını tam olarak nasıl tanımlarsın?
İlhamım birçok yerden geliyor, bahsettiğim gibi çok güçlü bir şekilde psychedelic deneyimlerimden, bunlarla birlikte lucid rüyalarımdan, meditasyonlarımdan, meditatif trans hallerinden, astral seyahatlerimden… Bunlar ağırlıklı metafizik etkenler. Fiziksel gerçeklikte ise doğa benim için çok büyük bir ilham kaynağı. Tabii ki de muhteşem ailem… Kültürel ve edebi olarak da, geniş bir yelpazeden ilham alıyorum.
Çok kitap okurum. Metafizik konularda eserler, simya, sinkretizm, astroteoloji, gnostisizm, hermetik prensipler, orijinal dini eserler, taoizm, kabala, sufizm ile ilgi konulardan çok ilham aldım ve almaya devam ediyorum. Bu eserleri orijinal kaynaklarından okumayı tercih ediyorum; çarpıtılmış “New Age” hareketin siyasal doğruluk adına tekrardan yapılandırdığı kaynaklardan bahsetmiyorum. Bu son saydığım ilham kaynakları en fazla Universal Transmissons serisinde kendilerini gösteriyor. Ayrıca antik, unutulmuş ve alternatif tarih, yasak arkeoloji, antik kültürler ve bunlarla yer yer bağdaştırılabilen zeki bilim kurgudan ilham alırım.
Müzik olarak çok geniş bir spektrum dinlerim, fakat sanatıma ilham olarak düşünürsek, özellikle klasik Goa trance, kaliteli psychedelic downtempo, klasik müzik ve film müziklerinden ilham geliyor.
Bunlar dışında cymatics, etimoloji ve kökbilim, renk teorisi ve frekans bilimi olağanüstü bir şekilde ilgimi çekiyor ve hem çok fazla ilham alıyorum hem de bu teorileri ve bilimleri sanatıma uygulayıp entegre etmeye çalışıyorum.
Tarzımı tam olarak tanımlayamıyorum. “visionary art” akımından haberim yokken bu tarzda resimler yapıyordum. O zamanlar en yakın tarif “düşsel sanat” diyordum kendi kendime. Bir süre sonra kendimi bu akımın içerisinde buldum ve “visionary artist” olarak etiketlenmeye başladım. Yaptığım birçok resim visionary art olarak tanımlanabilir. Bazı eserlerim de, özellikle Universal Transmissions serisi ise şimdilik ben kendimce “Ezoterik Sanat” olarak adlandırıyorum.
Çalışmanın etkisini artıran uyguladığın herhangi bir günlük ritüelin var mı?
Zamanı etkili kullanmak, dikkatimi yoğunlaştırmak, yaratıcı ruh halini koruyup körüklemek için uyguladığım günlük ritüeller var. Her sabah ve akşam yaptığım meditasyon seansı, ruh, beden, zihin kompleksini dengeliyor ve o gün içinde birkaç saat vakit kazandırıyor. Güneş seyri; Güneş’de vakit geçirmek, gün doğuşunu ve gün batımını düzenli her gün görmek ve topraklanmak muhteşem bir enerji kazandırıyor. Bedenime ve zihnime bir zindelik katıyor. Spor, azcık hareket bile gün içerisinde yeterli. Kan ve chi dolaşımı düşük olan insanlarda yaratıcılık düşüyor. Cyclical Water Fasting, yani günde akşam saatinde tek bir öğün yemek, onun dışında tek bir kalori bile tüketmemek. Beden gün içinde hazım gibi zorlu işlemlerle uğraşmaktansa bu enerjiyi senin istediğin yerlere kanalize edebiliyor. Yakın zamanda da Qigong’a başladım ki bu da diğer uyguladığım yöntemler gibi çok etkili bir şekilde ruhsal, zihinsel ve fiziksel denge vermekle birlikte zihnimi açıp, yaratıcılıkta çok yardımcı oluyor.
Yurtdışında hangi festivallerle çalıştın?
Fullmoon Festival, Odyssee Festival, Mo:Dem, Summer Never Ends, Ozora, Psy-Fi, Rainbow Serpent, Boom, Vortex, aklımda olanlar bunlar.
Türkiye’deki festival dekorlarını, sanatçıların çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsun? Daha ileriye taşımak için neler yapılması gerekiyor?
Dekor konusunda Türkiye hızla gelişiyor, fakat bence daha çok yolumuz ve aşmamız gereken engeller var. Fikrimce, en önemli etkenlerden biri ise organizasyonlarda dekor ve estetik alanlarına yeterince bütçe ayrılmaması. Müziğin önemini anlıyorum fakat bence bu müzik/görsel sanat denklemi biraz daha dengelenebilir. Bir festivale müzik için giden kadar görsel zenginlik ve atölyeler için katılanlar da oluyor. Planlama çok önemli ve bunun için bol vakit gerekiyor. Birçok festivalde dekor son günlere kaldığında, festivalin görsel etkisi ve algısı yüksek ölçüde azalıyor. Türkiye’de bu alanda çok güzel işler yapanlar var, fakat bu insanların elinde daha bol bir bütçe, daha geniş bir zaman dilimi olmalı. Dekor takımında disiplinli bir çalışma akışı olduğu vakit, muazzam işlere yol açabileceklerini düşünüyorum.
Bildiğim kadarıyla senin kadar yurtdışında isim yapmış başka biri yok. Bu başarıyı nasıl yakaladın? Sadece yetenekli olmak isim yapmak için yeterli mi?
Bence bunun için birkaç neden var. Birincisi oturmuş bir estetik anlayış ve sanat tarzı her zaman er yada geç kendisini gösteriyor. Yani demek istediğim, bunu yakalayabilmek için yüklü bir bedel ödenmiş olmalı, bu bedel ise minimum 10 bin saat pratik ve deneyim, pes etmemek ve disiplinli olabilmek, bence yetenek aslında budur. Ana dilim İngilizce olduğu için uluslararası alanda sözel olarak kendimi çok rahat ifade edebiliyorum ama bunun minimal bir etken olduğunu düşünüyorum çünkü dediğim gibi gerçekten güzel sanat er yada geç kendisini gösterir.
Başarıyı yakalamak sürekli ve disiplinli biçimde öğrenmek, denemek, durmamak ile başlıyor ve olayın temelini oluşturuyor. “Başarılı” diye bildiğim yere gelene kadar resim ve animasyona yıllarımı verdim. Tek başıma, kapalı odamda, çoğu zaman hiçbir maddi kazanç elde edemeden, sürekli bir duygusal iniş çıkış halinde, sanatı bırak/bırakma gitgelleri içinde resim yapıp öğrenmeye devam ettim.
Türkiye’de ilk takipçi kitleme 2009-2010 yıllarında açıldım. Esasında Timuçin (TMX Mind) ve Mind Manifest Project sanatımı ilk kez Türkiye’deki psy-trance camiasına tanıttı. Bu iki senede yavaşça işlerim tanınmaya basladı ve Avrupa’daki festivallerden davetler gelmeye basladı. Bu noktada Avrupa’da ve dünyada daha geniş bir spektrumda sanat ve yaratıcılık görmeye basladım ve bir karar aldım. Festivallerden, partilerden geri çekildim, eve kapandım ve kendimi öğrenmeye ve geliştirmeye verdim. Bu yaklaşık 3,5 senelik bir süreçti. Ortalıktan kayboldum, bütün sosyal medya hesaplarımı kapattım ve durmadan sanatımı geliştirmeye devam ettim.
Bu sürecin sonlarına doğru birkaç tane resim yaptım ve bir müzik videosu yaptım. Bunlar arasında Serpentine Apotheosis (Dancing Shiva) resmim ve Entheogenic için Body of Light müzik videosu oldukça yoğun bir ilgi gördü. Bunları tanıtmak için yeniden sosyal medya hesapları açtım ve islerden gelen yoğun ilgi ve viral paylaşımlar bana yeniden bir esin kaynağı ve başarı hissi ile yaratma gücü ve heyecan ile doldurdu. Birkaç sene daha sadece resim yapıp paylaştım, sonra ufak ufak tekrar festivallere katılmaya basladım.
Yani, evet yetenekli olmak isim yapmak için yeterlidir çünkü yetenek doğuştan ziyade deneyim, tekrar, çalışma ve disiplin ile elde edilen bir özelliktir.
Çalışmalarını nerelerde görebileceğiz?
Şimdilik sosyal medya, Türkiye’deki ve uluslararası festivallerde, sanal gerçeklikte.
Peki, yeni projelerin var mı?
Yeni proje olarak sayılmasa da çok ilgi sevgi ve enerji verdiğim bir proje ise Universal Transmissions serisi. Bu seri normal resim tarzımdan daha farklı, daha güçlü grafik unsurları taşıyıp, ezoterik bilimlerden ve deneyimlerden gelen verileri, tiprografi, kodlama, dil ve göstergebilimleri sembollerle harmanlayarak ortaya çıkan bir seridir. Bu seriye yakın zamanda daha da fazla yoğunlaşmak istiyorum, hatta yakın gelecekte belki kickstarter gibi bir platform üzerinden mistik ve sembolik bir sanat kitabı yaratıp yayınlamak istiyorum. www.universal-transmissions.net
Bunun dışında, her zaman yeni resimler yaratılış sürecinde. Başka sanatçılarla ortak işler, sanal gerçeklik projeleri ve meditasyonda yardımcı olabilecek görseller ve sistemler de plan ve uygulama aşamalarında.
Meraklıları seni nerelerden takip edebilir ve eserlerini nereden satın alabilirler?
www.hakanhisim.net
www.universal-transmissions.net
www.facebook.com/hakanhisim
www.instagram.com/hakanhisim/
https://www.youtube.com/hhisim
https://pinterest.com/hakanhisim/
http://hhisim.tumblr.com/
https://steemit.com/@hakanhisim
https://d.tube/#!/c/hakanhisim
Resim, sticker, backdrop, ürün, VJ loop .vb
https://the-art-of-hakan-hisim.myshopify.com
https://www.etsy.com/shop/HAKANHISIM
https://www.redbubble.com/people/hhisim