Son yurt ustası diye anılan Mehmet Ali Tuzlu’yu zeytin hasatlarının son gününde ziyaret ettik. Şakalar  ve komiklikler arasında zeytin topladık. Hasadın bitimiyle birlikte Mehmet Ali’yi ağaca bağladık. Son gün kutlanarak geçermiş…

Ardından Hasan Abi bizlere geleneksel yurt çadırlarını anlattı. Göçebe de bizlere çatal zeytinin hikâyesinden bahsetti.

1951 doğumlu, Edremit-Hacıhasanlar’dan Ali oğlu Hasan Tuzlu, yani Mehmet Ali Tuzlu’nun babası yurt çadırları hakkında bize detaylı bilgi verdi:

“Rahmetli dedemin bir yapısı vardı. O çok harikaydı. Ağacı dağda çam ağacı seçilmiş, hiçbir tarafında metal kullanılmadan yapılmıştı. Onu biz Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden Atilla Erden’e verdik. Hiçbir menfaat gözetmeden verdik. Ardından babam bir tane yaptı. Onu da hiçbir menfaat gözetmeden Tahtakuşlar Etnografya Müzesi’ne verdik, sergileniyor. Ben yurt yapmadım, babamdan öğrendiğim bilgiyi oğlana, Mehmet Ali’ye aktardım.

Göçebe El Sanatları'ndan yurt çadırı ve çatal zeytin hikâyesi
Hasan Tuzlu

Kazdağları Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği’nin gün dönümü etkinliğinde kurduğu çadırı benim tavsiyemle, benim yönlendirmemle yaptı; becerdi yani. Fakat bu yurt çadırları benim istediğim teknikte değil. Tekniği şaşırdık, değiştirdik bunun. Bunda metal kullanılmaz, metal olmaz bunda. Metal ancak tam tepede dairesinde çevlik dediğimiz kasnağı birbirine tutturan dört tane metal çivi kullanılabilir. Geri hiçbir tarafında metal olmaz. Açılıyor kapanıyor o kanatların tamamın oynak yerleri sırımla bağlıdır. Ki bu sırım düğümsüzdür, düğüm atılmaz bu sırıma. Babamdan aldığım bağlama tekniğini Mehmet Ali’ye de öğrettim ben. Ya tabaklanmış deri kullanacağınız ya da o deri tekniğini bilmiyoruz, affedersin bir eşek ölüyor, gidiyorlar eski insanlar eşeğin sırt derisini çıkarıyorlar onu hama (1) koyuyorlar falan, tüyünü falan yolmadan derisinden sırım elde ediyorlar. O derilerden bağlamışlar. Dedemin yapmaları çok harikaydı fakat biz maalesef o kanatların açılıp, kapanan yerlerine tel kullandık. Babam da tel kullandı oralara.

Tahtakuşlar Etnografta Müzesi’ndeki yapı kavak ağacından yapıldı. Aslında kavak ağacı makbul bir ağaç değildir. Çam ağacı olacak. Bizim yerli ırkın tabiri ile zirvedeki çama akçam deriz ama orman işletmesinin dilinde karaçam geçer. İşte o ağaçtan olacak yapı. Teli doğru olacak, damar düzgün olacak. İşte babamın yaptığı böyleydi. Biz orijinal tekniğinin dışına çıktık, metal kullandık.”

Bu sanatların ölmemesinden yana olan Hasan Tuzlu, Mehmet Ali ile birlikte bu geleneğin ölebileceğini de dile getiriyor: “İnşallah ölmez ama benim torunun bu işi yapacağını hiç sanmıyorum. Müzikle uğraşıyor, folklora gidiyor… İlgi alanı daha değişik onun ama insandır ilerleyen yıllarda belki ilgi alanı kayabilir bu tarafa da.”

Mehmet Ali, Göçebe El Sanatları ismindeki atölyesi ile birbirinden güzel ahşap oyma işleri yapıyor. Büyüklerinden aldığı bilgi ile yurt çadırı imal ediyor.

Çatal zeytinin hikâyesi

Zeytin toplarken kim ki çatal zeytini bulur kahyadan bahşiş istermiş. “Kahhyaaa çatal buldum ya onluk ya da gırmızı donluk” dermiş. Kalp şeklinde, bulunması zor bir zeytin tanesi. O yüzden böyle bir ritüeli var. Şansımıza çatal zeytin bulmuşlardı. Bulunmaza denk gelmek güzel…

Yolunuz düşerse o taraflara Mehmet Ali’ye uğramayı ihmal etmeyin. Sıcak bir gülümse ile Deniz ve Mehmet Ali sizi karşılayacaktır.

(1) Ham buğday kepeği ile yapılan bir karışım. Deriye bu hamı sürerler ve birkaç gün bekletirler. Derinin tüyleri kendiliğinden dökülür.