Zayende Nehri kenarında dinlenip, karın doyurduktan sonra Si-o-se-pol üzerinden geçip rotanıza kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Köprüden biraz uzunca bir yürüyüşün ardından Nakş-ı Cihan Meydanı çıkıyor karşımıza. İranlılar buraya daha çok İmam Meydanı diyor. “Dünya’nın nakışı” anlamında… Ne kadar da anlamlı! Şah Abbas döneminde el sanatları ve mücevherlerine gönderme maksadıyla Nakş-ı Cihan konulmuş ismi, daha sonra İran İslam Devrimi ile İmam Meydanı olarak değiştirilmiş.

Mimar Ali Akbar İsfahani tarafından yapılan bu meydanın yapımı tam 31 yıl sürmüş (1598-1629). Meydan ilk yapıldığında polo oyun sahası olarak kullanılıyormuş. İran’ın ve Güneybatı Asya’nın en geniş meydanı unvanına sahip Nakş-ı Cihan Meydanı’nın etrafı, İran sahası Türk hanedanlarından Safavilerden kalma Âli Kapı (Ali Kapu Sarayı, batı kanadında), Şeyh Lütfullah Camii (doğu kanadında), Şah Camii (İmam Camii, güney tarafında) gibi tarihi yapılar ile çevrili. Dikdörtgen şeklindeki meydanın kuzeyinde ise Keisaria Kapısı bulunuyor ve burası İsfahan Kapalı Çarşısı’na açılıyor. Meydanın ortasında da Rıza Şah Pehlevi döneminden kalma bir de havuz bulunuyor.

Nakş-ı Cihan Meydanı

Zaten meydanı çevreleyen yapılar hep kapalı çarşılardan oluşuyor. Buralardan birçok yöresel ve el sanatları ürünlerini satın alabilirsiniz. Bizim buradaki gibi, orada da yanınıza gelip bir şeyler satmaya çalışan insanlar dolu. Hatta önce yanınıza normal muhabbetle yaklaşıp, havadan sudan sorular sorup, sonra kendisinin bir dükkâna sahip olduğunu ve burada size çay ısmarlamak istediğini söylüyorlar. Gerisini tahmin edersiniz, çaydan sonra elinizde bir halıyla çıkabilirsiniz.

Cennet gibi Nakş-ı Cihan Meydanı, içerisinde bulunan diğer yapılarla birlikte 1979 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde girmiş. İranlılar, turistler burada yorgunluklarını atıp, vakit geçiriyorlar. Hoşuma gitmeyen tek şey ne yazık ki at arabaları ile ücretli tur yapılmasıydı.