Ekoköyler; sürdürülebilir, barışçıl ve adil topluluklar mı?

Sanayi devrimi ile birlikte hız kazanan teknolojik gelişmeler gerçekten de hayatımıza kalite katmış mıydı? Oysa iklim değişikliği, türlerin yok oluşu, doğal kaynakların tükenmesi de aynı hızda artmaya başlamıştı. Toplumların bütünlüğündeki bozulma hızı da aynı paralellikte artış göstermişti.
Küreselleşme birçok ekolojik sorunu da beraberinde dünyaya yaydı. Yıllar içinde birey hem kendine hem de doğaya yabancılaştı; yalnızlaştı. Böyle bir ortam içerisinde sürdürülebilir (1) oluşmaya başladı çünkü sanayileşmiş toplumun başlattığı yıkıma karşı bir çözüm, umut ve ilham kaynağı olarak görülüyordu.
Eski çağlarda insanlar, maddi dünyadan uzaklaşıp, inzivaya çekilmek için bir araya gelirken yakın geçmişte ve günümüzde kapitalizmin ve iktidarın baskısından kurtulmak için üretici ve sürdürülebilir topluluklar kurmayı hedefliyordu.
Tüm dünyadaki ekoköy deneyimlerine baktığımızda tek bir tanıma indirgenemeyecek kadar çeşitli modellerini görüyoruz. Her topluluğun birlikte yaşama güdüsü farklılık gösterebiliyor. Fakir ülkelerdeki yerel oluşumlara örnek verebileceğimiz Senegal’deki topluluklar modernliğin saldırısı altındaki geleneksel değerlerini ve yaşam şekillerini koruma isteği için bir araya gelirken gelişmiş ülkelerin bir araya gelme amacı daha farklı olabiliyor. Bununla birlikte her ekoköyün sistemi de temelde benzerlikleri bulunsa da farklılıklar barındırıyor. Aynı zamanda hepsi birçok alanda yeni modellere öncülük ediyor. Özellikle kuzeydeki ekoköylerin çoğunluğunun varoluş sebebi sosyal düzenlemelerin öncüsü ve örneği olmak. Örneğin; İzlanda’daki Solheimar ekoköyü engelli çocukları topluma kazandırma amacıyla 1930 yılında kuruldu.
Dünyanın bilinen en büyük ekoköyü Hindistan’da ve 5 bin 600 kişi yaşıyor.
Dünyanın bilinen en büyük ekoköyü Hindistan’da ve 5 bin 600 kişi yaşıyor.
Özünde ekoköy felsefesi, sınırlı kaynakları olan yerkürenin eşitliğine ve çeşitliliğine saygı temeline dayanıyor. Yaşamın sürdürülebilirliği, barışçıl ve eşitlikçi bir gelecek için önemi olan ekoköyler, toplumdaki hasarı onarırken gezegenimizin limitleri dahilinde yaşama konusunda bizlere yol gösteriyor. İnsan etkinliklerinin en zararsız bir şekilde doğayla bütünleşmesini amaç ediniyor. Aynı zamanda sağlıklı insan gelişimini desteklerken bunların sürdürülebilirliği sağlanıyor. Sosyal, adalet, barış ve insan ölçekli toplum gibi ilkelerin yanına ekolojik sürdürülebilirliği de bir var oluş sebebi olarak görüyor. Ekoköyler bulunduğumuz bölgenin dokusuyla daha derinden bütünleşme fırsatı sağlıyor.
Yerel ve geri dönüştürülmüş malzemelerden inşa edilen yaşam alanlarında, haneler dışındaki ihtiyaçlar ortak kullanımlı paylaşılıyor. Yüksek maliyetle yüksek teknolojiler kullanılarak üstün ekolojik teknikler de kullanabiliyor. Giderler için vakıflar aracılığı ile bağış toplayabiliyorlar. Birkaç ekoköyün kendi para birimi bile bulunuyor. Yenilenebilir enerjiye önem veriliyor. Burada yaşayan kişiler, özel eşyaları dışında bir şeye sahip olmuyorlar. Özellikle sebze ve meyve gibi gıdaları kendi bahçelerinden temin ediyorlar. Komün yaşam deneyimini gördüğümüz ekoköylerde dış girdi ihtiyacını azaltarak iç kaynak akışı arttırılmaya çalışılıyor.
Özetle ister yüksek maliyetli ister düşük maliyetli olsun işin özünde ekolojik ayak izini minimum düzeyde tutarak doğaya uyumlu yaşam biçimi vardır.
Sürdürülebilir ve yenilenebilir teknoloji, köy içinde yetişmeyen gıda, sağlık gibi çeşitli ihtiyaçlar için ekoköy içinde üretilen ürünler tüketiciye ulaştırılarak, aynı zamanda verilen eğitimler ve bağlı vakıflar aracılığı ile de elde edilen gelir ekoköye katkı sağlar. 2002’de Findhorn Vakfı’nın ekonomik etkilerini hesaplanınca yılda 5 milyon sterlinden fazla kazanç sağlandığı ortaya çıkmış. Bu şunu akıllara getiriyor: “Ekoköy toplumuna doğru mu eviriliyoruz?” (2)
Birçok ekoköyün başarısızlıkla sonuçlanmasının nedeni sosyal sürdürülebilirliğin sağlanamamasından kaynaklanıyor. Çünkü herkesi memnun etmek kolay değil. Ekolojik olsun olmasın komünal yaşam insanlar için zordur. Hele ki kapital sistem içinde doğup, tüm hayatın bu sistem çarkıyla döndüğünü düşünürsek… Sistem dışına çıkmak için önce sistem algılarımızı değiştirmemiz gerekir. Hem düşünsel hem de sosyal yönden hazır olmalıyız. Öncelikle “egolardan” arınmak gerekir. Ortak dil ile uzlaşmak önemlidir. Dürüst ve şeffaf iletişim kurmak güven oluşturmak için önemli bir yoldur. Yoldaşımıza güvenmeyi ve ilk zorluklarda hemen pes etmemeyi bilmeliyiz.
GEN (Global Ecovillage Network / Küresel Ekoköy Konfederasyonu), 1995 yılında kuruldu ve yeni ekoköy girişimlerine destek veriyor. GEN; Avrupa, Afrika ve Ortadoğu alanını kapsarken GENOA; Asyla ve Okyanusya ekoköyler ağını oluşturuyor. ENA da Kuzey ve Güney Amerika ekoköyler ağını kapsıyor.
Yeni ekoköy kurulmasını engelleyen ve mevcut ekoköyleri başarısızlığa uğratan etmenleri şöyle sıralayabiliriz:(3)
* Ekoköylerde bile artan bireysellik. Üyelerin kolektif yapılar yerine kendileri için ev yapmaya yönelmesi, daha fazla özel alan talep etmesi gibi şeyler topluluk içindeki dayanışma duygusunu da olumsuz etkiliyor.
* Kürselleşme ile artan tüketim, geleneksel değerleri ve yaşam şekillerini de ters orantıda zayıflatıyor.
* İklim değişikliği ve diğer ekolojik bozulmalar dünyadaki tüm ülkeleri aynı derecede etkilemiyor. Yoksul ülkeler bundan daha çok etkileniyor.
* Ekoköy kurmak isteyenlerin örnek alabileceği modellerin eksikliği.
* Köy ölçeğinde gıda işlenmesinin ekonomik bir etkinlik olarak artık imkânız hâle gelmesi.
* Toprak fiyatlarının günümüzde çok daha pahalı olması.
* Bulundukları bölgeyle yeterince iletişim halinde kalınamaması ve etkileşimin az olması.
1996 yılında İstanbul’da düzenlenen Habitat 3: Kent Zirvesi ile birlikte Türkiye’de ekolojik yerleşim gerçek anlamda tartışılmaya başlandı. Bu ilk adımdan sonra Ankara, İstanbul, Kırıkkale, Foça, Fethiye/Faralya Köyü’nde bir araya gelenler EKİLAT’ı (Ekoköyler İletişim Ağı – Türkiye) kurdular. En azından, ütopyaya giden yola adım atmaya cesaret edebiliyoruz ama ülke içindeki girişimlerin çoğu başarısızlıkla sonuçlansa da aktardıkları bilgiler çerçevesinde önemli adımlardır. Tüm başarısızlıklara rağmen hâlâ bazı gruplar ekolojik yaşam modeli için çaba göstermeye devam ediyor. (4) Ekoköy girişimlerini şöyle sıralayabiliriz: Marmariç (İzmir), Bayramiç (Balıkesir/Ezine), Orman Evi (Biga), İmece Evi, Yunus Emre Ekoköyü (Fethiye), Güneşköy (Ankara), Hocamköy (Kırıkkale)…
Tarihin her döneminde gördüğümüz gibi ekoköy kavramı da sömürülmeye çalışılıyor. Her şeyin önüne “ekolojik”, “doğal” ve “organik” gibi sıfatlar eklenerek işi ticarete çevirmeye çalışan insanlar karşımıza çıkıyor. Tüm bunlar bir yana, farkındalığı edinmiş bireyler olarak egolardan arınıp, sosyal olarak hazır insanlar kendi “bilinçli topluluklarını” oluşturabilir. Bunun ütopya olmadığını, zor da olsa başarılabilecek bir mücadele olduğunu düşünüyorum.
Ekolojik köy tanımı ilk olarak 1930’larda İzlanda’da kurulan Solheimer ekoköyünde kullanıldı
Tüm bunların yanında ekoköylerle ilgili olumsuz yorumlar da yok değil. Eleştirenler ekoköylerin sistem karşıtı karakterlere sahip olmadıklarını, tam tersine sistem tarafından onaylandığını ve çeşitli fonlarla desteklendiğini belirtiyorlar. Ekoköylerde yaşayanların ayrıcalıklı orta sınıf olduğunu, başkalarının mağduriyetinden edindikleri paralarla kendileri için ekoköy inşa ettiklerini dile getiriyorlar. Bu eleştirilere göre; kapitalizmin yarattığı ekolojik yıkımdan şikayet edenlerin bütün olarak kapitalist sistemi sorgulamak ve alternatifler üretmek yerine kapitalizmin yarattığı cehennemde kendilerine sistem içinde daha sağlıklı alanlar kurarak yeni pazarlar alanı yaratıp, yine sistemin bir başka dişlisinde yer alıyorlar. (5)
Ekoköyler tüm yönleri ile çok daha detaylı tartışılabilir ve bu tartışılan başlıkların her biri üzerine detaylı şeyler yazılabilir. Bu yazıyı çeşitli kaynaklardan okuyarak derledim. Bir sonraki yazıda Türkiye’deki ekoköy girişimlerinden bahsedeceğim. Amacım ekoköylerle ilgili genel bilgileri özet bir şekilde aktarmaktı. Umuyorum bir gün pratik deneyimlerimi de aktarabilirim. İçinizdeki umudun ve mücadele gücünün kaybolmaması dileğiyle…
Kaynakça:
DAWSO Jonathan, Sürdürülebilirliğin Yeni Ufukları: Ekoköyler, Çev: Deniz Dinçel, Sinek Sekiz Yay., İstanbul 2012
ROSE Julian, Ekoköyler: Yeni Rotamız, Çev: İlknur Urkun Kelso, Yeni İnsan Yay., İstanbul 2014
(1) Devlet desteği almadan küçük yerleşim yerleri oluşturmak için bir araya gelen sivil girişimler.
(2) Günümüzde ekoköy kurmanın daha zor olduğunu, yasal ve mali engellerin daha zorlaştığını hesaba katarsa bu tartışmaya açık bir sorudur.
(3) “Sürdürülebilirliğin Yeni Ufukları: Ekoköyler” kitabından temel alınarak maddeler sıralanmıştır.
(4) Oya Ayman ve Miner Eroğlu, “Ekolojik Yerleşimlerde Türkiye’nin Şansı”, http://www.imeceevi.org/index.php?option=com_content&task=view&id=139&Itemid=76 Erişim Tarihi: 20.12.2015
(5) Kümunist Zemin, “Ekoköyler ve Topluluklar Üzerine”, http://www.komunistzemin.org/yazilar/1/192/ekokoyler-ve-topluluklar-uzerine/ Erişim Tarihi: 20.12.2015
Ocak 2016 Gaia Dergi sayısında ilk olarak yayınlanmıştır.